Anarşistler İçin Marx Ekonomisi 6. Bölüm: Savaş-Sonrası Yükseliş ve Fiktif Sermaye – Wayne Price

yazar:

kategori:

Wayne Price’ın, 10 bölümden oluşan ve Güney Afrika’lı anarşist komünist örgüt Zabalaza Anarşist Komünist Cephesi (ZACF)’yle bağlantılı “Zabalaza Books” tarafından 2012 yılında yayınlanmış olan “Anarşistler İçin Marx Ekonomisi: Bir Anarşistin Marx’ın Ekonomi Politiğinin Eleştirisi Sunumu” isimli kitabının altıncı bölümü Servet Düşmanı internet sitesinde 9 Haziran 2015 tarihinde yayınlanmıştır.

2. Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra, çoğu ekonomist buhran koşullarına bir dönüş olacağı tahmininde bulundu. Bunlara çoğu burjuva ekonomistin yanında neredeyse tüm Marksist ekonomistler de dahildi. Bu gerçekleşmedi. Onun yerine bazen kapitalizmin “Altın Çağı” bile denilen, yaklaşık otuz yıl süren yeni bir refah dönemi başladı.

Görece yüksek istihdam, çoğu (beyaz) işçi aileleri için evler ve arabalar vardı; genellikle sadece kocanın çalışması yeterliydi, çocukları için yüksek eğitim, büyük endüstrilerde yönetim ve sendikalar arasında “çalışma barışı” vardı. Sürekli devrim teorisi ile görünüşte çelişecek şekilde Avrupa’da faşizmin üstesinden gelinmişti (İspanya ve Portekiz hariç) ve burjuva demokrasisi restore edilmişti. Artan sayıda kolonize edilmiş ulus politik bağımsızlıklarını kazandı. Çoğu insana kapitalizmin gerileyişte olduğuna dair herhangi bir mefhum akla sığmaz gibi görünüyordu. Tek düşman totaliter ve ateistik “Komünist” devletlerdi.

Yine de bazı problemler varlığını sürdürüyordu. Dünya ölçeğinde, kapitalizm daha yoksul ulusları endüstrileştirememeyi sürdürdü. Batı Avrupa ülkelerinin bile zenginliklerini yeniden inşa etmeleri onyıllar aldı. “Komünist” ve milliyetçi devrimler yoksul ülkelerde gerçekleşmeye devam etti (özellikle Çin, Kore, Vietnam, Yugoslavya ve Küba) ve İtalya ile Fransa büyük “Komünist” partilere sahipti. Emperyalist ülkeler kolonyal savaşlara girmeye devam etti (ABD için en büyüğü Kore ve Vietnam’da idi). Belirtildiği gibi, nükleer silahların varlığı kaygı duyulacak bir şeydi.

Bu sırada ABD’de bile yoksulluk adacıkları vardı (“Öteki Amerika”). Güney’in tamamı yoksullaştırılmış ve vahşi anti-Siyah kanunlar ile geri bırakılıyordu. Sendikalar Güney’i örgütleme çabalarından vazgeçti. Milyonlarca Afrikalı-Amerikalı totaliter bir baskı modeli altında yaşıyordu. Sağcı anti-komünist bir histeri ulusu çalkaladı, solcuları sendikaların ve istihdamın dışına itti, ifade ve ilişkilenme özgürlüklerine saldırdı. Öncesinden daha yüzeysel, daha ılımlı bir şekilde de olsa bir bütün olarak ekonomi hala yükselişten çöküşe ekonomik döngülerden geçiyordu.

Savaş-Sonrası Zenginliğin Sebepleri

Eğer, iddia ettiğim gibi kapitalizm gerileme aşamasındaysa bazı sorular sormak gerekiyor: Bu 2. Dünya Savaşı sonrası yükselişe ne neden oldu (kısıtlılıklarına rağmen)? Kapitalizmin çürüme çağı kavramını çürüttü mü? Benim cevabım kısaca şu: Büyük Buhran’ın kapitalizmi görünürde sağlıklı hale restore etmek için yapamadığını dünya savaşı yapabildi.

Buhran değişmez sermayenin değerlerini yok etmek için yeterince şey yapamadı, ama dünya savaşı değişmez sermayenin kendisini yok etti – fabrikalar, makineler, yollar, binalar ve hammaddeler, Avrupa ve Asya’nın dört bir yanında yanıp kül oldu. Bunlar savaştan sonra en modern üretken teknolojiler ile yeniden inşa edildi.

Benzer şekilde değişken sermayenin değeri – emek gücü metası – dünya genelindeki katliamlar ve toplumsal yıkım ile birlikte düştü. Avrupa’nın eğitimli ve kalifiye işçilerinin 1. Dünya Savaşı öncesi yaşam standartlarını yeniden kazanmaları onyıllar almıştı. Bu kez ise kapitalizm otuz yıllık işçi sınıfı yenilgilerinden, devrimler yapmak konusunda başarısızlıklarından ve Nazizm ve Stalinizm kabusları ile başarılı karşı-devrimlerden istifade etti. Bu, 2. Dünya Savaşı’nın hemen akabindeki dönemde sosyal demokrat ve Stalinist partilerin her yerde işçi sınıfı mücadelelerini geri tutmaları ile sonuçlandı.

ABD ekonomisi, Yeni Düzen’lei yapmaya çalışılandan çok daha fazla ölçüde askeri harcamaların yarattığı devasa teşvik ile pompalandı. Devlet toplumun tamamından varlıkları alıp birkaç “merkezileşmiş ve yoğunlaşmış” yarı-tekelin elinde topladı. Yüksek düzeyde askeri harcamalar savaştan sonra devam etti, bunlara hem konvansiyonel silahlı kuvvetler hem de nükleer-donanımlı füzeler ve bombardıman uçakları dahildi. Başkan Dwight Eisenhower buna “askeri-endüstriyel kompleksi” adını verecek ve bazı Marksistler “Sürekli Silah Ekonomisi” diyecekti. Ek olarak “askeri Keynesçilik” veya “silahlaşmış Keynesçilik” de denildi.

Uluslararası emperyalizm yeniden düzenlenirken yoğunlaşma dünya ölçeğinde arttırıldı. İngiliz İmparatorluğu (ve Fransız, Hollanda vs.) esasen ABD sermayesinin hegemonik yönetimi tarafından aşıldı. Dolar baskın dünya para birimi haline geldi.

ABD’de özellikle FIREii alanlarında (finans, sigorta ve emlak) savaşı, borç ve spekülasyonun genişlemesi izledi. Bu sırada otomobil endüstrisinde bir patlama oldu ve bu, çelik, kauçuk ve cam endüstrilerini, otoban inşaatını genişletti ve uydukentlerin inşasına yol açtı.

Bu kuvvetler uzun-dönemli durgunluk ve gerileme eğilimlerini dengeledi. 1960’ların ortasına kadar hız kesmediler. 1970’den 70 ortalarına kadar dünya kapitalist ekonomisi yeniden (iniş çıkışlarla) yokuş aşağı daha derin durgunluğa doğru kaymaya başladı.

Savaş-Sonrası Yükselişin Sınırları

Liberaller, devlet savaşa ve savaşa hazırlanmaya bu kadar çok para harcayabiliyorsa, neden aynı ekonomik etkiyi fonları toplumsal olarak yararlı işlere harcayarak elde etmiyoruz diye merak etmeye başladılar: herkes için sağlık, yeni okullar, doğal çevre, evsizlere evler vs.? Liberaller “yeni bir Yeni Düzen” çağrısı yaptılar.

En soyut anlamda, bunu yapmak mümkündür. Nüfuzlu sosyal demokrat veya “Komünist” partileri olan Batı Avrupa ülkeleri kapitalizmin sınırları içinde ABD’nin sunduğundan daha çok ve daha iyi sosyal hizmetler sunuyor (evrensel sağlık güvencesi başta olmak üzere). Ancak, kapitalist devletin toplumsal amaçlar için geniş fonlar sağlayamamasının sınıfsal sebepleri vardır. ABD nüfusunun hiç bir zaman sahip olmadığı bir seviyeden başlasalar da, Batı Avrupa’da bile sosyal hizmetler bir süredir vahşi bir saldırı altında.

Açıkçası, kapitalist sınıf kolektif kârlarının (toplam artı-değer) büyük bir kısmının işçi sınıfına aktarılmasına niyetli değil. Bu toplamdaki kârlarını düşürür ve işçileri politik olarak güçlendirirdi. Sırtlarını dayayabilecekleri daha çok sosyal destek olursa işçiler grev yapmaya ve daha yüksek ödeme talep etmeye daha istekli olabilir. Evler, gıda, sağlık hizmeti vb. toplumsal olarak faydalı ürünler özel sermayedarların ürettiği aynı metalar ile piyasada rekabet eder. İdeolojik olarak, eğer ABD nüfusu devletin yüksek seviyede güvenceler sağlayabileceğini ve ihtiyaç duyulan ürünleri üretebileceğini görseydi “Kapitalistlere neden ihtiyacımız var?” diye düşünebilirlerdi. İşçiler bir tür sosyalizm tarzında düşünmeye başlayabilirlerdi. Burjuvazinin bakış açısından, bu kabul edilemez. Burjuva bir devletleri olmasının amacı bu değil!

Öte yandan, askeri harcamalar kabul edilebilir çünkü bu büyük kapitalistlere doğrudan bir devlet sübvansiyonudur. Piyasada rekabet etmez (kimse nükleer füzeleri özel satış için yasal olarak üretmez). En büyük şirketlerden bazılarına değer kanalize eder. Kendi ideolojik gerekçesine sahiptir (“savunma”) dolayısıyla politikacılar işçiler ve yoksullar için sosyal güvenceleri kestiklerinde göz ardı edilebilirler.

Ben askeri harcamanın ekonomik temeline odaklanıyorum ancak imparatorluk için işlevlerinin olduğunu reddetmiyorum. ABD’nin küçük ülkeleri işgal etmek için malzemelere ihtiyacı var. Nükleer füzelerin bile düşmanlardan gelecek nükleer saldırıları caydırdığı varsayılır, ancak bu delice bir düşünme tarzına varır (bu tür “silahlar”ın herhangi bir kullanımı hem saldırganı hem savunanı yok edeceğini de hesaba katarsak).

Fakat hükümet ne zaman yeni silahlar eklemeyi veya eskilerini iptal etmeyi düşünse, askeri harcamanın ekonomik temeli bariz hale gelir. Bunları üreten firmalar lobicilerinin viteslerini yükseltir. Bu ürünleri yapan işçileri gösteri yapmaları ve örgütlenmeleri için kamçılar. Üretildikleri bölgelerdeki politikacılar (hatta tamamen ayrı bölgelerdekiler bile) bu ürünün inşa edilmesini talep eder, tam da kapitalist efendilerinin (yeniden seçilme kampanyalarının bağışçıları) onlara söyledikleri gibi.

Ancak silahlanma harcamalarının tabiatında bir zaaf vardır. Örneğin traktörler üretildiğinde, çiftçilerin bir şeyler yetiştirmesi için kullanılabilirler. Buldozerler inşa edilirse, bir sonraki üretim döngüsünde binalar yapmak için kullanılabilirler. Peki ya hükümet işletmelere tank üretmeleri için ödeme yaparsa? Bir kez var olduklarında tanklar ya evde kalır ve hiçbir şey üretmezler veya yurtdışına gönderilirler ve bir şeyleri yok ederler. Bu, kıtalararası nükleer füzeler için daha da geçerlidir. Üretimlerine değer girdisi çoktur, ama kullanılmamalıdırlar ve umut ederiz ki hiç bir zaman kullanılmayacaklardır. Politik veya askeri önemleri ne olursa olsun, ekonomik olarak, insanlara büyük çukurlar kazıp sonra da doldurmaları için ödeme yapmak ile aynı etkiye sahiptirler.

Hükümetin bazı füzeler yapmaya karar verdiğini varsayın. Bir para fonu var; kısmen vergilerden (nihai olarak artı değer havuzundan) ve en çok da borçlanmadan (bono satışı) gelen. Kapitalist bir firmaya üretilmeleri için ödeme yapar (firmanın kâr saydığı dahil). Firma çelik ve makineler gibi gerekli materyalleri satın alır (değişmez sermaye). Firma füzeleri yapmak için işçileri işe alır (değişken sermaye). Bu sürecin sonunda (1) hükümet daha derin bir borca girmiştir, (2) ancak hükümet bonolarını satın alanlar yeni bir zenginlik sahibi olduklarını varsayarlar, (3) firmanın hisse sahiplerine ödediği ve/veya daha çok yatırım için sakladığı kârları vardır, (4) işçiler tüketim malları, sağlık hizmeti ve çocuklarını üniversiteye yollamakta harcadıkları ücretleri alırlar. Ancak, bütün bu kağıtlar (bonolar, silah şirketi hisseleri, para) artmış ve dolaşımda olmaya devam ediyorsa da, piyasada hiç yeni ürün yok! Dolaşımdaki kağıttan zenginlik Marx’ın “fiktif değer” veya sermaye olarak kullanıldığında “fiktif sermaye” dediği şeydir.

Kendisini (büyük ölçüde) kitlesel nükleer ölüme hazırlanarak idame ettiren bir ekonomik sistemi düşünmek yeterince mide bulandırıcı. Özünde “hiçbir şey” üreterek kendini idame ettiren bir ekonomiye sahip olmak daha da mide bulandırıcı. Bu gerçekten dekapitalist çürüme çağıdır.

Fiktif Sermaye

Marx “gerçek sermaye (meta-sermaye ve üretken sermaye)”ye referans veriyordu (Kapital III, 1967; sf. 476). Bu hazine bonoları gibi “hayali” veya “fiktif sermaye”den ayrılır. Bunlar devlete verilmiş geçmiş borç paraları temsil eder. Bu paralar şimdi harcanmış durumdadır. Bono sahiplerinin elinde olan “vergi gelirlerinin belirli bir kısmı üzerinde sıkı bir taleptir… Çoktan harcanmış olan orijinal sermaye için basılmış bu senetler.. [bunlar] tüketilmiş sermayenin kağıt kopyalarıdır” (age, sf. 476-477). Yine de gerçeklermiş gibi alınıp satılabilirler. Marx daha da ileri gider:

“Bayındırlık işleri, demiryolları, madenler vs. üzerindeki tapular hakikaten de… gerçek sermaye üzerinde tapulardır… Var olmayan sermayeyi ismen temsil eder hale gelirler. Çünkü gerçek sermaye bunlarla yan yana var oluşunu sürdürür ve bu kopyaların bir kişiden bir başka kişiye transferinin sonucunda el değiştirmezler… Kendileri işlem nesneleri olan, dolayısıyla sermaye-değerleri olarak dolaşabilen kopyalar olarak ise hayalidirler… Bu tür hayali para zenginlikleri sadece özel kişilerin değil, banker sermayesinin de son derece kayda değer bir kısmını oluşturur…” (age; sf. 477-478).

Silah üretimi veya diğer kamu harcamaları fiktif sermaye yaratımının tek yolu da değildir. Bir emlak balonu sırasında ev fiyatları yükselince (fakat evlere yeni hiçbir şey eklenmemiştir ve yeni bir gerçek zenginlik yoktur) bu fiktif sermayedir. Petrol üretildiğinde ve kârlar gelecekteki ulaşması zor petrole ulaşmak için gereken ödeme ihtiyacını hesaba katmadığında, bu fiktif sermayedir. İnsan emeği ile iyileştirilmemiş toprak üzerindeki rant, fiktif sermayedir. İlkel birikim ile yaratılmış zenginlik, fiktif sermayedir.

Temsil ettikleri varsayılan gerçek ekonomi ile gittikçe daha uzak bir ilişkileri olan hisse senedi ve bonolar üzerine spekülasyon yapıldığında, bu fiktif sermayedir. Tasarlayanların kendilerinin bile neyi temsil ettiğini anlamakta zorlandığı daha karmaşık finansal “enstrümanlar” yaratıldığında, bu fiktif sermayedir. “Burada her şey çarpık görünür çünkü bu kağıttan dünyada gerçek fiyat ve onun gerçek temeli hiçbir yerde görünmez. Sadece külçe, madeni para, banknotlar, kambiyo senetleri, teminatlar görünür… Bütün süreç anlaşılmaz hale gelir…” (age, sf. 490).

Zenginlik dönemlerinde, kağıttan zenginliğin gerçek zenginliği temsil ettiği ve ne zaman gerekirse gerçek zenginliğe dönüştürülebileceği sorgusuz kabul edilir. Bu sırada kağıt (veya bilgisayar ekranındaki noktalar) alınır ve satılır, değiştirilir ve yeniden düzenlenir, her şeyi zengin ve kârlı gösterir. Gerçek ekonomideki durgunluğa rağmen.

Özellikle gerçek ekonominin kâr oranları durgunlaşır veya düşerse (kâr oranlarının düşmesi ve tekel büyümesi nedeniyle), gittikçe daha fiktif sermayeye yatırım yaparak para kazanma baskısı ortaya çıkar. Buna ekonominin “finansallaşması” denmiştir. Burada kast edilen, avanslara ve egzotik türevlere artan düzeyde yapılan yatırımlardır. (Bu Hilferding’in ve Lenin’in bankaların kapitalist tekellere egemen olduğu teorisine bir gönderme olmak zorunda değildir, bu sadece bir süreliğine geçerliydi. Doğru olan bankaların yarı-tekeller haline geldiği ve oligopoli-finans kapitalizminin geri kalanıyla entegre olduğudur).

Ekonomide bir iniş olduğunda, birdenbire, kağıtları gerçek ürünlere çevirmek için veya gerçek metaları (ör. altın veya evler veya makineler) temsil ettiklerinden emin olmak için bir yarış başlar. Ekonomi fiktif değerden gerçek değere giderken, toplumsal olarak gerekli emek ile üretilmiş mal ve hizmetlere olan ihtiyaç kendini yeniden dayatır. Fiktif değerden çok daha az değer olduğu ortaya çıkar. Bir müzikli iskemle oyununda olduğu gibi, bir çok kapitalistin oturacak yeri kalmaz.

Ekonomik döngünün sonundaki büyük bir çöküş bu fiktif sermayenin büyük bir kısmını temizlerdi. Fakat döngüyü hafifleştiren uzun zenginlik dönemi böyle çöküşleri engellemiştir. Dolayısıyla fiktif sermaye miktarı – borç ve finansal spekülatif enstrümanlar – hükümet ve özel formlarında dağ gibi artmaya devam etmiştir. Bu, sistemin üzerinde, sistemi yeniden tesis edecek gerçek büyük bir çöküş olması yönünde basınç oluşturmaya devam etmektedir.

Üretken olmayan tüketim

Marx ekonomiyi kabaca (değişmez sermaye üreten) Departman I ve (tüketici malları üreten) Departman II şeklinde ikiye ayırmıştır. Departman II büyük ölçüde (değişken sermaye olan) işçi sınıfına tedarik eder. Üretim döngüsüne yeniden girmeleri için – yani ertesi gün işe gitmeleri için – işçilerin gıda, barınma, sağlık ve eğlencelerine ihtiyaçları vardır.

Kapitalistler de metaları tüketir elbette. Fakat gurme öğünleri, villaları ve yatları lükslerdir, üretim döngüsüne yeniden girmezler, çünkü kapitalistler üretim için elzem değildir. Marx bunu Departman II’nin ince bir dilimi, üretken olmayan tüketim olarak incelemiştir. Bu, malları artı-değer üretme sürecinde tüketmeye dair olan üretken tüketimden ayrılır. Kapitalistlerin üretken olmayan lüks tüketimleri bütünüyle kapitalistlerin gelirlerinden ödenir (artı-değeri tüketir, üretmez). Toplumun orta katmanları büyük ölçüde kapitalistler için çalışır (doğrudan veya dolaylı olarak) ve artı-değer içinden ödeme alırlar (artı-değer üretmezler).

Silahlanma harcamaları ve benzer israfkâr üretim şekilleri ile beraber bu “lüks” üretimde devasa bir genişleme olmuştur. Bazı post-Marx Marxistler lüksleri, silah üretimini ve benzer israfı bir Departman III’e koymayı tercih eder. Bunlar yeniden-üretken-olmayan üretim veya üretken olmayan tüketimdir.

Hükümetin silah üretimi, fiktif sermaye, ilkel birikim ve finansallaşma 2. Dünya Savaşı sonrasında kapitalizmin yoluna devam etmesinde büyük rol oynadı. Görünürdeki zenginlik yaklaşık 30 yıl sürdü. O zamandan beri işler yokuş aşağı gidiyor ve giderek kötüleşiyor. Kapitalist çürüme çağının temelinde yatan eğilimler kendilerini yeniden dayatıyor. Ben inanıyorum ki, şu an içinde yaşadığımız budur, ve, ya medeniyet çökene kadar ya da işçi sınıfı önderliğinde bir devrim olana kadar içinde yaşamaya devam edeceğimiz de bu olacak.

Savaş sonrası yükselişi tartışmamın nedeni güncel ekonomik krizin analizine geçmek veya geleceği öngörmek değildi. Görünürdeki zenginlik döneminin, kapitalist çürüme çağı kavramı ile çelişmediğini göstermekti. Aynı zamanda da Marx’ın fiktif sermaye kavramının bugünkü dünyamızı anlamakta yararlı olduğunu göstermekti.

Metinde geçen İngilizce aslı: New Deal

ii İngilizce aslının açılımı: [Finance, insurance, and real estate]

Çeviri: Servet Düşmanı

________________

1. Bölüm: Giriş

2. Bölüm: Emek Değer Teorisi

3. Bölüm: Döngüler, Resesyonlar ve Azalan Kâr Oranları

4. Bölüm: Kapitalizmin Kökenindeki İlkel Birikim

5. Bölüm: Kapitalist Gerileme Çağı 

6. Bölüm: Savaş-Sonrası Yükseliş ve Fiktif Sermaye

7. Bölüm: Devlet Kapitalizmi

8. Bölüm: Sosyalizm mi Barbarlık mı?

9. Bölüm: Marx’ın Sosyalizm / Komünizm Derken Kastettiği

10. Bölüm: Marx’ın Ekonomi Politiğinin Anarşist Bir Eleştirisi

Anarşistler İçin Marx Ekonomisi Broşür (PDF)

________________


Yorumlar

“Anarşistler İçin Marx Ekonomisi 6. Bölüm: Savaş-Sonrası Yükseliş ve Fiktif Sermaye – Wayne Price” için 10 yanıt

  1. […] Anarşistler İçin Marx Ekonomisi: Bir Anarşistin Marx’ın Ekonomi Politiğin Eleştirisi Sunumu… […]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir