Proleter Teori A dergisinin Aralık 2005 tarihli 1. Sayısında yayınlanmıştır
Sınıf Hareketiyle Özgürlükçü Komünist Kesişme
Tarihsel olarak bakıldığında sömürüye uğrayan emek ve onun dolayımında güç kazanan bir çok otoriter ilişki mevcuttur. Sınıflı toplum tarihi boyunca sömürüye karşı emekçi kesimlerin ortaya koydukları muhalefet biçimleri çokçeşitli biçimler almıştır.
Tarih sahnesinde emek sömürüsüne karşı radkial mücadeleler (köle isyanlarıgibi) yaşanmış olmakla birlikte kendi konumunu bir bilinç ve iradi örgütlenmehaline getirerek sömürüye karşı mücadele bayrağının açılması 19. yüzyıllarınortalarına rastlamaktadır.
Ortaya çıkan mücadele pratiği emek-sermaye karşıtlığının doğrudantezahürüdür. 19. yüzyıl sonlarına doğru enternasyonalist bir örgütlenmeyekavuşan emek hareketlerine yönelmiş bir çok siyasal akımın mevcut olduğunu,bu akımların bir çoğunun işçi sınıfının veya ezilen kesimlerin çıkarlarınıntemsiliyeti iddiasında olduğunu görmemiz mümkündür.
19. yüzyılda sermaye karşı emekten yana tavır koyan dolayısıyla sol olaraknitelenebilecek iki ana akım vardır bunlar Marksizm ve Anarşizm dir. Bu iki akımın 1. Enteransyonal sürecinde kesişen yolları, aynı sürecin içinde tarihselolarak sonlanmıştır.
Anarşist hareket kendi içerisinde çeşitli farklılıklar içermekle birlikte emekhareketinin gündemiyle kendi gündemi arasında doğrudan ilişkiler kurmuş veanarşistlerin önemli kısmı, emek mücadelelerinin, bir çok coğrafyada katılımcılarıve sürdürücüleri olmuştur.
Bu tarihsel süreç içerisinde anarşist komünist düşünce özellikle 1920’liyıllarda Ukraynalı anarşist komünist Makhno ve yoldaşlarının başlattığıplatformist gelenek, emek hareketinin anarşist düşünceyle devrimci tarzdakaynaşmasına yardımcı olmuş ve 1930’lu yıllarda İspanya İşçi hareketininörgütlenmesine ve devrimci isyanına yol gösterici olmuştur.
Yukarıda çok genel olarak ele aldığımız anarşist komünist yönelimin kendiiçerisinde, sınıf hareketini ele alışta kimi önemli farklar içermesine dair tarihseltartışmalara şimdilik girmeden yaşadığımız güncellik üzerinden özgürlükçükomünistlerin konuya ilişkin tutumlarının ne olması gerektiğini tartışmakistiyoruz.
Bizler özgürlükçü komünistler olarak öncelikle sınıf mücadeleci olunmadanyani emek sermaye karşıtlığı çerçevesinde emekten yana politik bir duruşuniçinde olunmadan otorite karşıtı olunamayacağını belirtmekte yarar görüyoruz.
aşadığımz yüzyılda bir çok devrimci pratiğin ortaya koyduğu temel gerçekşudur ki; emek-sermaye çelişkisini emekten yana özgürleştirmek için mücadeleetmeyen ve kendi örgütlenme anlayışının temeline bu bakış açısını koymayanhiçbir güç özgür ve komünist dünya için mücadele ediyor sayılamaz.
Sınıf mücadeleci perspektif sınıf hareketinin politik-ideolojik duruşu esasalınmadan doğru yorumlanamaz.
Devrimci anarşistlerin, toplumsal hareket içerisende, sınıf hareketiylebirlikte örgütlenmesinin ve çoğalmasının yolu sınıfın siyasal-ideolojik alanlarındadoğrudan mevcudiyet kazanabilmesiyle ilgili olacaktır.
Sınıf mücadelesini emek hareketinin mevcut durumdaki nesnelliğineindirgemek, teorik-politik perspektifini bu ekonomist duruşla açıklamayaçalışmak ne kadar yanlışsa kendi örgütsel ve politik duruşunu, toplumsalsüreçlerin ve sınıf hareketinin yerine koymaya çalışmak ta bir o kadar yanlışsayılmalıdır.
Özgürlükçü komünistlerin iki sapmaya karşıda mücadele etmek örgütlenmeanlayışlarının temelini oluşturmalıdır. Örgütlenme anlayışını bu türden burjuvasiyasetinin içeriği ile dolduranların anarşist komünist örgütlenme de özellikle deyaşadığımız coğrafya da yol alabilme şansları yoktur.
Özgürlükçü komünist örgütlenmeyi teorik-ideolojik-politik bütünlükiçerisinde eksiksiz bir şekilde tarif etmeye çalışmak veya konuya son noktasınıkoyabilecek ölçüde derinleştirdiğini sanmak bir yanılsama olmaktan öteyegeçmeyecektir. Açıktır ki bitirilmiş bir şema arayışında değiliz hele ki ezenezilen çelişkileri açısından yoğun gündemlere sahip topraklarda her özgürlükçükomünist örgütlenme kendine özgü bir çok deneyim yaşayarak yol alabilmeşansına sahip olacaktır.
Özgürlükçü komünist örgütlenme üzerine yazacaklarımızın genel birkapsayılıcık tan ziyade yönelim oluşturma çabasının bir parçası olarak ele alınmasıgerektiğini düşünüyoruz. Öncelikle olarak politik-ideolojik-teorik bütünlük vebu paradigmanın sorunları üzerine tartışmak daha sonra özgürlükçü komünistyönelimi yaşadığımız coğrafyada somutlanmak gerektiğini düşünüyoruz.
Günümüzde sınıf ve sınıf mücadelesi gibi konularda ortalıkta tam bir kafakarışıklığı hâkimdir. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu kafa karışıklığı esas ola-rak okur-yazar tayfasında, entelektüel camiadadır. Çünkü bu tür konularda esaskavramsal düşünme ihtiyacını hisseden insan topluluğu entelektüeller, aydınlar-dır. Bugün tarih, insanoğlunun şimdiye kadar yarattığı en bütünlüklü kavram-sallaştırmalardan birine, sınıf ve sınıf mücadelesi kavramlarına karşı çok güçlübir ideolojik ve düşünsel karşı çıkışa tanıklık etmektedir. Günümüzün egemendüşünsel paradigması olan liberalizm, toplumsal hayatın belirleniminde sınıf-lar arası çelişkilerin etkisini görünmez kılmak için her türlü yolu denemektedir.Aslında sınıflı toplumu ideolojik düzlemde bahis dışı bırakmak, liberalizmin birdiğer burjuva ideolojisi olan faşizmle kesişme noktasıdır. Her iki ideolojinin deaynı sınıfın çıkarlarını koruyor olması, bu geçişin nasıl olduğu konusunda uzuntartışmaları gereksiz kılmaktadır. Belli olan şudur ki sınıf ve sınıf mücadelesigibi kavramlar burjuvazi tarafından şu veya bu şekilde saf dışı bırakma ihtiya-cı yaratmaktadırlar. Elbette ki bu kavramsallaştırmalara karşı çıkanlar olduğugibi, onlara sahip çıkanlar da mevcuttur. Marksist sol, büyük oranda politik güçkaybetmiş olmasına rağmen hala bu kavramları ideolojik düzeyde korumakta,onlara sahip çıkmaktadır. Ancak Marksist geleneğin de ortaya çıktığından bu-güne kadar yaptığı temel hatalardan bir tanesi, kavramları nesnelliğin önüneçıkartması, sanki nesnellik kavramlara bağlıymış gibi düşünüp hareket etmesi-dir. Biraz daha açık şekilde, burjuvazinin işçi sınıfına karşı üstünlüğünü ilk öncegündelik hayatta kazandığı, ideolojik hegemonyasını daha sonra yarattığı gözönüne alınırsa Marksist sol tam tersi şekilde önce ideolojik üstünlük elde etmeyeçalışmakta, nesnelliği ancak bu şekilde değiştirebileceğini düşünmektedir. Bu-nun da tezahürü şu anda Marksizm’in burjuvazinin zemininde burjuvazinin onabıraktığı alan içerisinde hareket ediyor oluşudur. Bu elbette sadece Marksizm’inteorik sorunlarından değil aynı zamanda burjuvazinin ideolojik aygıtları elindetutuyor olmasından da kaynaklanmaktadır ama bu günümüzde Marksizm veonun etrafındaki düşünsel zeminin olgulara tersten yaklaştığı gerçeğini değiş tirmez. Sorun şudur ki; şu anda Marksizm tarafından sınıf ve sınıf mücadelesikavramları yalın bir “sınıf bilinci” problemine indirgemiştir. Burjuvazi ideolojikzeminde sınıfı yok sayarken, yapılması gereken şey sınıf nesnelliğini burjuva-zinin reddedemeyeceği şekilde burjuvazinin karşısına dikmektir. İşte teorik-po-litik zeminde yıllardır sürmekte olan kafa karışıklığının gerçek nedeni budur.Bu durumu ortadan kaldıracak olan ise sınıf mücadelesinde doğrudan araçlarkullanarak yer alabilecek özgürlükçü komünist akımlar olacaktır. Bu gelişmenin,anarşist hareketin tarihsel olarak ortaya koymuş olduğu kimi zaaf noktalarınınaşılması ile mümkün olacağını görmek gerekiyor. Ancak sınıf mücadelesindeortaya çıkan kimi anarşist zaafların eleştirisini başka bir yazıda ortaya koymaküzere bu yazının konusu olan sınıf ve sınıf mücadelesi anlayışımıza yoğunlaşmak gerekiyor.
Tabi ki başta belirttiğimiz gibi bunlar entelektüel tartışmalarıdır. Bu demekdeğildir ki bu tartışmalar değersizdir, ama tartışırken tartışılan şeyin sınırlarınıbilmek önemlidir. Gerçek şudur ki, sınıflı toplumun var oluşunda ve umduğumuzyok oluşunda bu tartışmaların çok da belirleyiciliği olmayacaktır. Olsa olsa nes-nelliğe bir noktadan müdahale etmeye çalışan insanlara atılacak adımın doğ-rultusu hakkında fikir verebilir bu tür tartışmalar. Bu tartışmaların ve yapılantanımların böyle bir doğrudanlığı olması onların objektif ve dolayısıyla gerçekçiolmasını sağlayacaktır. Gerçekçi ve doğru bir değerlendirme de herhangi birmücadelede hayatidir. Bu yüzden, burjuvazinin yarattığı kafa karışıklığını yen-mek için, ama kesinlikle burjuvazinin suratına haykırmak için değil, mücadeleyenereden başlayacağımızı ve nasıl devam edeceğimizi daha iyi kavramak içinşöyle bir sınıf ve sınıf mücadelesi tanımı yapılabilir:
Sınıflar toplumu oluşturan temel yapıtaşlarıdır. Aralarında geçişler olabil-mesine rağmen büyük oranda üretim ve tüketim süreçlerine katılmada birbir-lerine göre belirgin farklara, kendi içlerinde de belirgin benzerliklere sahiptirler.Katmanlı yapıya sahip oldukları ve geçiş katmanları barındırdıkları için bazenbireyleri teker teker bu sınıfların içine dahil etmek zor olabilmektedir, ancakinsan grupları yaptıkları işler, eğitim seviyeleri, yaşadıkları bölge göz önünealındığında kolaylıkla sınıflara dâhil edilebilmektedir. Sınıflar birbirleriyle sürekliilişki halindedirler ve şu andaki koşullarda birbirlerine muhtaçtırlar. Sınıf mü-cadelesi denilen olgu da bu ilişkiye dayanır. Kapitalist toplumda Sınıflar genelolarak iki temel saflaşma içindedir: İşçi sınıfı ve burjuvazi. İşçi sınıfı toplumsalüretimin, toplumsal hayatın sürmesi için olan gerekliliklerin çoğunu yapar, an-cak toplumsal üretim araçlarının mülkiyetine sahip değildir. Bunun yarattığı ikitemel sonuç işçi sınıfının özgür olamayışı ve toplumsal tüketimden gereken payıalamayışıdır. Burjuvazi ise üretim araçlarının mülkiyet ve denetimini elinde tu-tan sınıftır. Burjuvazinin içinde, aslında işçi sınıfına ait özellikler barındırmasınarağmen sınıfsal çıkarları burjuvaziye eklemlenmiş olan küçük burjuvalar da var-dır. Genel olarak sınıfların çıkarları çelişmektedir, çünkü üretenler aynı zamandaüretimi yönlendirmek bir yana, kendi hayatlarını yönlendirme hakkından bileyoksundurlar. Burjuvazi, kendi varlığını sürdürebilmek için işçi sınıfını boyun-duruk altında tutmak zorundadır. Bunun aksi sınıfsız toplumdur, ama burjuvazikendi ayrıcalıklarını kendi eliyle vermeyecektir. Tam tersine bunları güçlendir-meye çalışmaktadır ve çalışacaktır. Sınıf savaşı sadece işçi sınıfının burjuvaziyekarşı savaşı değil, aynı zamanda burjuvazinin de işçi sınıfına karşı savaşıdır. Busavaş burjuvazi işçi sınıfını yok edemeyeceğine, çünkü o zaman kendi de yokolacağına göre, sınıfsız bir toplum oluşana kadar sürecektir. Sınıf mücadelesinino günkü hızı ve niteliği, o toplumun varoluşunun temel belirleyicisidir.
Anarşizm sınıf mücadelesinin içerisinde doğmuş olan bir hareket ve düşün-cedir. Tarihte anarşist hareketin en güçlü olduğu zamanlar sınıfı mücadelesinindoruğa çıktığı, işçi sınıfının burjuvaziyle nihai hesaplaşmaya giriştiği anlardır.Devrimci anarşizmi benimsemiş militanlar, bahsedilen anların hazırlanmasında,o an esansında ve yapılanların bedelinin ödenmesinde her zaman işçi sınıfıy-la birlikte olmuş, işçi sınıfıyla aynı kaderi paylaşmıştır. Günümüzün anarşizmiise tuhaf bir şekilde liberal ideolojinin ortaya attığı post modern sapmanın enönemli destekçilerinden birisi gibi görünmektedir. Bu post modern sapma, sınıf mücadelesinin toplumsal süreçlerdeki belirleyiciliğini reddetmekte, onun yerineörgütsüz bireyi kutsamakta, ideolojilerin tümünün reddi maskesi altında sta-tükoyu sürdürme çabası olan liberalizmin ekmeğine yağ sürmektedir. Bugünanarşist gelenekte sınıf ve sınıf mücadelesine layık olduğu önemi verebilecek tek ideolojik zemin anarşist komünizmdir. Aslında anarşist komünizm sadeceanarşizm açısından değil, bütün düşünce ve hareketler açısından da sınıf mü-cadelesine en fazla katkısı olabilecek düşünsel altyapılardan birisidir. Bunun enönemli sebebi anarşizmin işçi sınıfına yönelik geliştirdiği devrimci tutumla öz-gürlükçü düşünceyi birbirine korkmadan harmanlayabilen özgün ve doğrudanyaklaşımıdır.
Bugüne dair işçi sınıfı değerlendirmeleri
Günümüzde dünya işçi hareketleri geçmiş tarihiyle kıyaslandığında ciddi birdurgunluk döneminden geçmektedir. Küçük ve yerel direnişler ve hak alma mü-cadeleleri dışında yaprak bile kımıldamıyor denilecek ölçüde geriye çekilmiş birdünya işçi sınıfıyla karşı karşıyayız.. Oysa son 25 yıl işçi sınıfın pek çok kazanımı-nın yavaş yavaş elinden alınmasına sahne olmuştur. Sendikaların içi boşaltılmış,demokratik haklar kısıtlanmış, özelleştirmeye ve taşeronlaştırılmaya yönelinmiş,tekelleşme hız kazanmış, emeklilik hakkı yok edilmiş, son olarak da sosyal gü-venlik sistemi alt üst edilmiştir. Buna rağmen genel saldırılara karşı ciddi geneldirenişler oluşmamış, bazı lokal hareketlerde genel bir zeminin olmaması yüzün-den başladıkları yerde etkisiz ya da çok az bir etkiyle sönümlemişlerdir. Görünentablo burjuvazi için kaçınılmaz bir propaganda malzemesidir. Kendisine kayıtsızşartsız itaat eden kitlesel bir işçi sınıfı. Burjuvaziye göre zaten bu hep böyle ol-muştur. İşçi sınıfı zaten burjuvazi ne isterse gık demeden yapmıştır. Oysa gerçekhiç de böyle değildir. Yazının başında da vurgulandığı gibi yaşadığımız toprak-larda 12 Eylül öncesinde burjuvazinin görmezden gelemeyeceği kadar güçlü vekendi içinde birliğini az çok sağlamış bir işçi sınıfı vardı. Bu nesnellik burjuvazininsona yaklaştığını işaret ediyordu. Burjuvazi işçi sınıfının 15-16 Haziran direnişiy-le başlayan bu devrimci gelişiminin durdurabilmek için önce sivil faşist çetelerikullandı, sivil faşist güçlerin durduramadığı devrimci gelişmeyi ancak 12 Eyülülaskeri cuntası, dünya burjuvazisi adına kanla ve katliamla bastırabildi. Darbeöncesi yaşanan, faşist terörün yol açtığı “anarşi” var demagojisinden işçi sınıfısorumlu tutuldu. İşçi sınıfının kanı, canı pahasına kazandığı birçok hak 12 Eylülfaşizminin generalleri tarafından gasp edildi. Pek çok devrimci-demokrat 12 Ey-lül faşizminin zindanlarında, darağaçlarında can verdi. Birçok işçi önderi, üniver-site personeli, çıkartılan gestapo yasalarıyla işlerinden edildi. Sınıf mücadeleciçizgiyi az çok benimseyen bütün sendikaların kapılarına kilit vuruldu.
12 Eylül faşizminin işçi sınıfı üzerindeki etkileri hala sürmektedir. İşçi sınıfıyaşamış olduğu bu Nazi Almanya’sını aratmayacak yıkım karşısında halen kendi-sini toparlayıp, ortaklaşa harekete geçebilme zemini yakalayabilmiş değildir. Budurumun sebeplerinden bir tanesi de 12 Eylül faşizminin sol güçleri de önemliölçüde imhaya yönelmiş olmasıdır. Yaşadığımız coğrafyada sınıf mücadeleci birçizgide mücadele verebilecek güçler 12 Eylül faşizmiyle birlikte sürekli bir güçkaybına politik-ideolojik tasfiyeye uğratılmıştır.
12 Eylül faşizmine karşı gövdesel bir direniş gerçekleştiremeyen sol güçler,kendi örgütsel-politik-teorik sorunlarından çıkış yolu bulmak konusunda günü-müzde halen zorlanmaktadır.
Sol güçlerin önemli ölçüde sınıf hareketine yönelimi dayatıcı ve yukardanaşağı örgütlenme modeli üzerine oturtulmuştu. Hareketin 12 Eylül faşizmiylebirlikte kitlesel desteğini giderek yitirmesi, yaşadığımız coğrafyada ki sol güçle-rin, sınıf mücadelesine otoriter yaklaşımının bir şekilde tezahürü de olmuştur.
Burjuvazinin, hukuksal ve şiddete dayalı politikaları göz önüne alındığındaEmekçi yığınları, mücadelenin öznesi olarak ele almanın önemi çok daha fazlaortadadır.
Otoriter yapının her türlü şiddeti pervasızca uygulamaktan çekinmediği bircoğrafyada, sınıf mücadeleci çizginin, hareketin özneleri tarafından ve doğrudanyaratılmasının gerekliliği en çıplak haliyle yakın geçmişimizden yola çıkılarakortaya konulabilinir.
Otoriter yapıların yaratmış olduğu sınıfı nesnelleştirme süreci tabiî ki 12 Ey-lül faşizminin yarattığı tahribatı gölgede bırakacak düzeyde değildir. Fakat oto-riter devlet aygıtının tahrip gücüne karşı tutarlı ve istikrarlı bir kitle hareketininyaratılamayışında bu durum etkendir.
Bu güne kadar sol işçi-emekçi kesimlere sınıf bilinci aşılamaya çalışırken hemörgüt fetişizmi yaratıp ezilenlerden, sıradan emekçi yığınlardan kendisini uzaklaş-tırmış, hem de yaratılan ast-üst ilişkisinin oluşturduğu hiyerarşi, kitleleri inisiyatif-sizleştirip, mücadeleden uzaklaştırmıştır.
Oysa çok açıktır ki devrimci sınıf bilinci, sömürüye uğrayan kitleler söz konu-suyken harekete geçirici bir neden değil ancak kışkırtıcı ve yön verici etkileriyleanılması gereken bir kategori olabilir.
Bugün yapılması gereken şey sınıf mücadelesinde gücümüzün yettiği nokta-dan işçi sınıfıyla, onlara güvenerek ve dolayısıyla onları eğitime derdi olmadan,onlarla kavga vermek ve aktivist kolektiflerini de bu amaca yönlendirmektir. Çün-kü inanıyoruz ki yaşamın somut pratiğinin yol açacağı çelişkiler en büyük eğitmendir.
Bugün işçi sınıfının önemli özelliklerinden birisi yarını olmayışıdır. Gün iyi kötüidare edilmektedir ama milyonlar için yarın belirsizdir. Bu koşullar altında devrim-ci alternatifler olmadığı müddetçe, işçi sınıfı düzenle uzlaşmak dışında çıkar yolbulamayacaktır. Çıkış olabilecek yolların hepsi burjuvazi tarafından kapatılmıştır.Mevcut koşullarda burjuva ideolojisinin geniş emekçi yığınlara verebildiği tek idealsınıf atlama idealıdır. Bu ideal uğruna yaşamak emekçi kesimlerin burjuvaziyle uz-laşmak durumunda kaldığı bir yanılsamadan ibarettir. Bu gerçek her iki kesim ta-rafından da çok iyi bilinmektedir aslında. Ama ne yazık ki güçlü bir sınıf hareketininolmadığı koşullarda emekçi kesimler burjuva ideolojisinin yalan ve demagojileridışında tutunabilecek dal bulamazlar.
Bu uzlaşma noktası işçi sınıfına dayatılan bir gerçekliktir. İşçi sınıfının çoğun-luğu, sınıf atlama hayaliyle yaşamakta ve hatta burjuva partilerine destek vermeeğilimi içinde yaşamaktadır. Bu durum sınıfın doğasına aykırı gibi gözükmekle birlikte devrimci hareketlerin zaafa uğradığı güç kaybettiği ve esas olarak ta emekhareketlerinin gündem oluşturamadığı bir dönemde son derece doğaldır.
Anarşizm ve Sınıf Mücadelesinin Kesişimi
Anarşist düşünce doğası gereği sosyal gerçekliğe karşı radikal bir bakış açı-sına sahiptir. Anarşist düşünce diğer kapitalizm karşıtı güçlerden farklı olarak ka-pitalizmin veya sınıflı toplumun ortaya çıkışını iktisadi bir sürece indirgemektenziyade, sosyal ve sınıfsal bütünlüğü içinde yani altyapı ve üstyapı diyalektiği içindeele almaktan yanadır. Anarşistlerin sınıf mücadelesini ele alış tarzları da bu bütün-lüğün devamı olmak zorundadır.
Ortaya konması gereken sadece geniş emekçi yığınların kapitalist sisteminekonomik sömürüsüne nasıl uğradıkları değil en geniş çeperiyle sosyal, cinsel, psikolojik sömürü altında oldukları gerçeğidir. Bu bakış açısı özgürlükçü düşünceninamansız bir otorite karşıtlığına sahip olmasının öncelikli nedenlerinden biridir.
Teorik kurguları gereği her türden otoriter yapıya, anlayışa karşı mücadeleetmek isteyen anarşistler, bu mücadelenin sadece ideolojik bir aforizma olma ris-kini her zaman ciddiye almak durumundadırlar. Sorun burada otoriteyi ideolojikbir kategori olarak red edip politik düzeyde onaylamanın yolunu açan her türdenliberal ideolojiye karşı sınıf mücadeleci bakış açısını doğru ve devrimci politik anlayışla ele almaktır. Otorite karşıtlığı eğer ki politikleşen bir hatta yer almıyorsa veyaburjuva ideolojisinin düzen içi sınırlarında “birkaç 10 yıl içinde uslanacak” çocuklarizlenimi veren bir naiflik içinde yer alıyorsa, ortaya konulmak istenenin gerçek biranarşizm olmadığı haliyle açıktır.
Dünya Anarşist hareketinin içinde devrimci bir geçmişe sahip olan platformisthareket bu anlamda teori-politik-ideolojik bütünlük oluşturmaktan yana olmuş veişçi sınıfının gündelik mücadele anlayışını devrimci tutumla ele almıştır.
Özellikle 50 li yıllardan sonra ortaya çıkan, politik realiteden ve dolayısıylasınıf mücadelesinden yalıtılmış naif otorite karşıtlığı, sadece ve sadece burjuvaduyarlılıklara ve anlayışa hitap edecektir.
Dünya kapitalizminin muazzam hegemonyasının ağır bir şekilde üstümüzeçöreklendiği bu günlerde gerçek anlamda özgürlükçü politikanın ne olabileceğikonusunda birkaç önemli vurguyu aktarmak gerektiğine inanıyoruz.
Önce politikleşmek üzerine
Politikanın, realiteyi göz önünde bulundurmak ve aynı gerçeklikle, düşün-celerin arasında bağ kurmak, buna göre davranmak, giderek bunda ustalaşmakanlamına geldiği açıktır. İşte bu nokta da biraz da anarşizmin nihlizme yakın durandamarından kaynaklı olsa gerek anarşistler politikayı ve politik araçları sevmezler.Fakat ortaya çıkan sonuç nedir? Politikayı ve politik araçları sevmemek, onlarıngerçekliğini tanımamak üzere kurulabilecek bir ilişkiler biçimi gerçekten özgürlük-çü bir yönelim oluşturma şansına sahip midir? İşte bu noktada politikanın belir-leyiciliğinden söz edilmesi gerekmektedir. Bu noktada önemli olan, insanın, isterkabullensin ister kabullenmesin, ortaya koyduğu edimlerle politik bir taraf olduğugerçeği ve bu gerçekten kelimenin tam anlamıyla bir nihilist olmayı becerse bilekaçış imkanı bulamayacak olmasıdır.
Bu noktada politik gerçeği tanımak üzerine kurulu bir devrimci tutum veyaözgürlükçü bir perspektif yaratabilmek gerekiyor.
Anarşizmi, politik sonuçlara taşınması imkânsız ütopik bir felsefi tutum olarakgörmek isteyen ve sınırlarını bu kulvarın dışına taşırmaktan son derece rahatsızolan anarşizmler çağında yaşıyoruz. Bu durum bizlere neden politikleşmeliyiz so-rununu tekrardan tartışmaya açmanın kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. Herne kadar tarihsel örnekleriyle devrimci anarşist hareket bu konuyu politikleşmekyönünde tarihsel olarak ortaya koymuş olsa da yaşadığımız dönemin postmoderndüşünme alışkanlıklarının yarattığı tahribat göz önünde bulundurulduğunda poli-tikleşme kavramının tekrardan ele alınması gerekli hale geliyor.
olitikleşmeyi üretim ilişkileri içerisinde yer alan sınıfların, çelişkileri kar-şısında taraf olmanın belirlediği bir sınıflar arası ilişkiler bütünü olarak görmekgerekiyor. Bu ilişkiler bütünün içerisinde emek-sermaye çatışmasının sürekliliğiniher an ve her koşulda görebilmek mümkündür. Politika emek-sermaye çelişkisi-nin nesnelliğini gizlemeye yarayan bir araçtır, Bu araca karşı devrimci politikaylakarşı konulmadığı ölçüde, sermaye sınıfının realitesi tanınmış ve meşrulaştırılmışolunacıktır. Burjuvazi varoluşunu siyasal bir alanda tanımlar, üretim araçları üze-rindeki mülkiyetini tamamen siyasallaşmış bir hukuk anlayışına yaslar. Bu politikgerçeği anlamamak, burjuva politikasının her düzeyde yeniden ve yeniden onay-landığı ve burjuva dünyanın sizden bağımsız ama sizi içinde tutan kurallarına onayverildiği anlamına gelecektir.
Burjuva hukuğunun gerçeğini görmek politik bir düzeydir. Bu düzey önü-nüze iki alternatif koymaktadır. Birincisi yukarıda da andığımız dolayımlı veyadolayımsız egemenlere onay verme gerçeğidir. İkincisi ise burjuvaziye karşı işçisınıfın yanında yer alarak onun gündelik ve tarihsel çıkarları uğruna savaşmaktır.Burjuvaziye karşı savaşmanın sınıflar arası ilişkinin verili biçimlerinde yer almakanlamına geldiği dolayısıyla gerçek anlamda sınıf savaşımı yürütmenin, burjuva-ziyi ve onun emekçi kesimleri, ezme-yönetme-sömürme aracı olarak kullandığıdevleti ortadan kaldırmanın, öncelikli olarak nesnelliği doğru görmek sonrasındaemekçi yığınların gözlerine indirilmiş perdenin nasıl aralabileceğini doğru keşfet-mekle mümkün olacağı açıktır.
Bu tür bir çaba işçi-emekçi yığınların mücadelesinin doğrudanlığına inanmakve sırtını buraya yaslamak zorundadır. Ezilen emekçi yığınların gündelik hak ara-ma mücadelesinin son derece basit ekonomik nedenleri olduğunu ama aslında budurumun kaçınılmaz devrimci dönüşümlerin zemini olduğunu bilmek bu çelişkininevriminin ancak sınıf hareketinin önünü açık tutabildiği oranda yaşabileceğineinanmakla mümkün olacaktır.
İşte bu noktada toplumsal alanda anarşizmin sloganlarının, devrimci eğili-minin önemini ve neden politikleşmek gerektiğinin ayrımına varmak mümkündür.Bizler, egemenlerin ellerinde tuttukları tahakküm araçları sayesinde, sınıfsal veinsan çıkarlarına yabancılaştırılmış emekçi kitlelerle bağ kurmak istiyorsak, onla-rın gündelik mücadelelerinin, otoriter kurumları radikal bir şekilde ortadan kaldı-rabilecek yegane gücü barındırdığına inanıyorsak, mücadelemizi sınıf hareketiningündemiyle, somut sorunlarıyla şekillendirmek durumundayız demektir.
Politikanın başta da söylediğimiz anlamda, teorik-ideolojik kesişmeyi günde-lik yaşama taşıyor olması ebetteki devrimci gelişmelerin olmadığı dönemlerde bir çok geri noktayı barındıracaktır. Sorun bu noktada özgürlükçüleri özellikle teoriktavizlere sürüklemeyecek doğru politikalın belirlenebilmesidir. Doğru politikalarancak doğru ilişkiler zemininde kurulabilinir. Anarşistler için bu anlamda doğruilişki zemini örgütlü, ilkeli ve özdisiplinli sınıf mücadelesi zeminidir.
Hiçbir ideoloji hiçbir felsefi tutum (politik olmayı red ettiğini deklere etse bile)bu çelişkinin dışında bir yerde olamaz. Çünkü bu çelişki toplumsal yaşamın endinamik ve en güçlü çelişkisidir. Bu çelişkinin dışında sonuçlarından kaçınmak içinözel bir uğraş veriyor olmak açıktır ki çelişen taraflardan güçlü ve hakim durumdaolana onay vermek, onun politik meşrutiyetini tanımak anlamına gelecektir.
Günümüzde yaşam tarzı anarşizmlerin, sınıf mücadelesine sırtlarını dönerekanarşizmi bireysel tutumlara indirgeyen yaklaşımı tam da yukarıda sözü edilen,burjuvaziyi onaylamakla eş anlamlı sonuçlar doğurmaktadır.
Özgürlükçü komünist geleneğin belki konusu bu yazının sınırlarını zorlayacakolan Ukrayna deneyimi, İspanya deneyimleri ortaya koymuştur ki özgürlükçü dü-şünceler anacak devrimci bir politikanın içerisinde yaşam bulabiliyor. Otoriteleriyok etmek ve yerine özgürlükçü bir dünya yaratmak isteyenler veya kelimeningerçek anlamıyla sadece ve sadece kendi gerçeğini özgürleştirmek isteyenler siyasallaşmak zorundadır.
Konuyu daha detaylı tartışmak önemli gözüküyor ama şimdilik sorunu bunoktada özgürlükçü siyasallaşmayı burjuva kirlilikten koruyacak olanın teorik-ideolojik doğrular olmadığı aksine sınıf mücadeleci bir çizginin, özgürlükçü birçevrenin, kendi değerlerine yabancılaşmamasının yegane teminatı olabileceğiönermesiyle ve konuya ilişkin genel tutumuzu hatırlatarak “Sınıf mücadeleci birçizgisi olmayanın özgürlükçü örgütlenmesi de olamaz” ara veriyoruz.
Bütün olumlu özelliklerine rağmen bugün toplumsal alanda anarşizmin bu-gün ciddi bir politik tutuma sahip olduğu söylenemez. Bunun özeleştirisinin anar-şistler tarafından verilmesi gerekmektedir. Bunun en önemli sebebi anarşizminkendi içindeki özgürlükçülüğün yanlış anlaşılması ve bunun sonucu olarak da,bazı örgütlenmelerin kusurlarının abartılarak örgütlenmenin kötülenip anarşiz-min örgütlülüğe karşı bir noktaya çekilmiş olmasıdır. Burada kastedilen sadecebiçimsel bir örgütlenme değildir. Örgütlenme esas olarak insanların güçlerini biramaç için birleştirmesidir ve bu birleşme çoğu zaman insanların bazı konuda ken-di bireysel varoluşlarından taviz vermelerini gerektirecektir. Bu amacın öneminegöre değişir, ama çok önemli bir amaç varsa bu noktada doğru olan şey insanlarınbazı şeylerden fedakarlık yapabilmeleridir. Aksi şekilde hadi örgütlendik ama benbildiğimi yaparım tavrı sadece yüzeysel, hayata etkime şansını baştan yitirmiş birtarzdır. Yazık ki pek çok anarşist çevrenin gelebildiği en ileri nokta budur, buradada sorgulanması gereken o çevrenin niyetleridir. Anarşizmin bir diğer sorunu dabu topraklardaki geleneksizliğidir. Bugüne dek marksizm sınıf mücadelesini azçok etkilemiş, onu yönlendirebilmiştir. Oysa anarşizm yeni ortaya çıkmıştır. Buyıne de mücadele etmemek için bir sebep olamaz. Madem bir gelenek yoktur,bir an önce yaratılmalıdır. Bu da bu geleneğin yaratılacağı örgütlenmenin bir anönce yaratılmasını zorunlu kılar. Bu anarşistlerin ciddi bir sorumluluğudur. Sınıf mücadelesine anarşizm damgasını vurmalıdır. Anarşizm sınıf mücadelesinin temelbileşeni olmalıdır, fikirlerimizin karşılığı tam olarak budur. Önümüzdeki bir diğersorun da perspektifsizliktir. Anarşistler bugune dair politika üretememekte, özgünpratikler yaratamamaktadır. Oysa politik zemin hareket etmeye elverişlidir. Ezi-lenlerin ezilmişliği günbegün artmaktadır. Anarşistler ait oldukları saflara geçmelive mücadeleyi güçlendirmek için ellerinden geleni yapmalıdırlar. Bunun için dedoğru politika üretilmesi, doğru araçların geliştirilmesi gerekir. Elbette bunun içinde yine güçlü bir anarşist örgütlenmesinin oluşturulması şarttır.
Sınıf Mücadelesinde Anarşist Perspektifler
Dayanışma:
Anarşizmle sınıf mücadelesinin belki de en iyi buluşacağı zemin daya-nışmadır. Bunun sebepleri hem işçi sınıfının kendiliğinden ve varoluşsal şekildedayanışmacı olması, daha doğrusu dayanışmanın zorunlu olması, hem de daya-nışmanın anarşistlerle işçi sınıfı arasında doğrudan bir ilişki zemini tariflemesidir.Dayanışma işçi sınıfının burjuvazinin baskı düzeni karşısında varoluşsal bir zorunluluğudur. İşçi sınıfı varlığını kendi sınıfından olan diğer insanlarla dayanışaraksürdürür. Bu dayanışma pek çok bireyin hayatta kalma koşullarını güçlendirir.Her ne kadar günümüzde bu dayanışma doğrudan sınıfsal bir görüntüde ol-mayıp daha çok eş dost dayanışması olarak yaşansa da köken olarak yine desınıfsaldır, dayanışılanlarla aynı sınıf paylaşılmaktadır çünkü, ve bu dayanışmaher zaman daha geniş zemine yayılmaya müsaittir. Keza burjuvazi bile işçi sınıfıkarşısında kendi içinde çok güçlü bir dayanışmaya sahiptir.Sınıfsal dayanışmanınvarlığının bir diğer kanıtı da sınıf atlayanların genelde eski sınıflarından olan in-sanlarla bağlarını hemen koparmalarıdır. Dayanışmanın en önemli özelliği uygunzeminler yaratıldığında politikleşebilmesidir. Çünkü dayanışma etkileri doğrudangözlemlenebilen bir olgudur, bu yüzden değme politik söylem dayanışmanınnesnel sonuçları karşısında sönük kalmaya mahkumdur. Dayanışmanın poli-tikleşmesinin yolu da gündelik hayat mücadelesiyle politik mücadele arasındakafada var olan sınırların kaldırılmasıdır. Tam tersine işçi sınıfının gündelik hayatmücadelesi politik mücadelenin merkezi haline getirilmelidir. Neticede bugünündünyasında herşeyin varoluşunun temeli sınıflar arası çelişkilerdir. Bu çelişkile-rin, sonucusu yok edilene dek, üzerine gidilmelidir.
Özgürlükçülük
Anarşizm kitlelerin özgürlüğüne inanır, bunu sağlamaya çalışır. Anarşiz-min özgürlük anlayışının temeli kitle örgütlenmeleridir. Bu kitle örgütlenmelerianarşist örgütlenmenin dışında işçi sınıfının kendı orgutlulugunu ve ıradesınıyansıtan örgutlenmelerdir. Anarşist örgüt bu örgütlerin bileşeni olmalı, onlarıngüçlenmesi için çalışmalı, ama onların yönlendiricisi rolünü oynamaktan kaçın-malı, tam tersine onların özgün iradesinin ortaya çıkması için mücadele etme-lidir. Burada anarşist örgüt kitle örgütünün güçlenmesi için vardır, kitle örgütüanarşist örgüt için değil. Bu kitle örgütünden kimse anarşist örgüte katılamazanlamına gelmemektedir, elbette anarşist örgütte olmak ciddi bir sorumlulukdemektir ve bu sorumlulugu almak ısteyenlere kapılar acık olmalıdır, ama kitleörgütünün asıl varoluş sebebi işçi sınıfını devrimci bir şekilde yanyana getirmek-tir. Devrimi yapacak olan işçi sınıfı olduğuna göre bunun nesnel koşulu da işçisınıfının özörgütlenmesi olan kitle örgütleridir.
Anti-Faşist İlke
Faşizmin bu topraklarda bugüne dek burjuvazi tarafından işçi sınıfınakarşı yoğun olarak kullanılmıştır, hala da kullanılmaya devam etmektedir. Sınıf mücadelesinin önündeki en önemli engellerden biri işçi sınıfı içinde bile yoğunolarak faşizme meyil olmasıdır. Özellikle kırsal kesimde işçi sınıfı burjuvazi ta-rafından faşizm sayesinde denetim altında tutulmaktadır. Açık olan bir diğerşey ise sınıf mücadelesi güçlendiği an faşizmin şimdi olduğundan daha fazlakörükleneceğidir. Bu yüzden gerçekçi bir anti faşist stratejinin mücadelenin enbaşından itibaren ortaya konup uygulanması gereklidir. Açık olan şudur ki fa-şizm işçi sınıfının burjuvaziyle dayatılmış uzlaşmasının bir parçasıdır. Özellikleişçi kökenli gençliğin faşizme ilgisi tamamen bu uzlaşma üzerindendir. Şu andafaşizm insanlar için bir güçtür ve insanların güce uyması çok doğal bir süreçtir.Yapılması gereken şey, alternetif özgürlükçü işçi sınıfı güçlerinin yaratılması, busayede faşist çetelerin etkinliklerinin bastırılmasıdır. Faşizmle gerçekçi bir mü-cadele ancak bu şekilde sürdürülebilir.
Anarşist Komünistler otoriter ve militarist yapının en amansız düşmanlarıolmak durumundadır. Otoriteye karşı mücadele etmek ,otoriter kurumlarınzoruna ve sömürüye karşı yan yana gelebilecek en geniş kesimlerle mümkünolacaktır.
Kapitalizmin egemen olduğu bir konjonktürde bu mücadelenin kelimeninen geniş anlamıyla anarşistleşmiş kitlelerle mümkün olmayacağını görmekdurumundayız. Burjuva devletini ortadan kaldıracak güç, onun yol açtığısömürüye ve baskıya baş kaldıracak kitlelerdir. Sınıf mücadeleci anarşistperspektif bu gerçeğin üzerinde doğru politikalar geliştirmek zorundadır. Sınıf hareketiyle, devrimci anarşistlerin buluşabileceği zeminin en net ilkelerindenbirisi de anti faşist mücadele anlayışıdır.
Sömürüye ve tahakküme karşı en geniş kesimlerle birlikte örgütlenmek vedolayısıyla sermaye sınıfının gerçek yüzünü teşhir etmek amacıyla anarşistler anti faşist mücadelelerin sürdürücüsü kışkırtıcısı olmak durumundadırlar.Faşizme karşı mücadele hem yaşadığımız coğrafyanın hem de yaşadığımızyüzyılın somut gerçeğidir.
Burjuva hegemonyasının gericiliğinin, ırkçılığının, emek düşmanlığının enaçık yüzüdür faşizm. Faşist ideolojik ve politik duruşa karşı tavrı olmayan,özellikle de bu konuda geliştirdiği politik tahliller doğrultusunda ilkeli birzemin yaratma mücadelesi içinde olmayan hiçbir güç sağlıklı bir otorite karşıtımücadele geliştiremez.
Faşizmi ekonomistçe yorumlayıp sorunu herhangi bir kapitalizm karşıtlığınaindirgemek gerçek anlamda burjuva sınıfının elindeki sopayı görmezden gelerekonun siyasal mevcudiyetine biat etmek olacaktır.
Tarihsel olarak açıktır ki burjuva egemen sınıfların elindeki sopakırılmadıkça sınıf mücadeleci bir çizginin gelişmesi özellikle de devrimcileşmesimümkün değildir. Sermaye karşıtı mücadele bu gün siyasal olarak faşistakımlar veya onların ideoljik duruşu güçlendiği oranda anti faşist mücadeleyleiç içe geçmektedir. Bu konuda yaşadığımız coğrafyanın bugünü ve dünyakapitalizminin işgalci ve ırkçı yüzünün yeniden hortlayarak bütün özgürlükçüdeğerlere saldırı başlatması göstermektedir ki faşizm tarihsel bir tartışmadeğil gündelik politik bir sorundur. Bu noktada konu faşizm tartışması değilfaşist güçlere karşı hangi zeminde ve ilkeler üzerinde tavır alınacağıdır. Faşisthareketin varlığı ve ona indirilecek her türden siyasal darbe emekçi kesimlerinotoriteye karşı mücadelesinde hem kendine güven hem de güç katacaktır.
Bu noktada burjuvazinin her tür yönetme aygıtına karşı mücadele devrimcianarşistlerin görevi olmakla birlikte faşist harekete karşı mücadele yürütmekve faşist hareketlerin siyasal varoluşunu çökertmeye çalışmak özellikle önemtaşımaktadır.
Faşist hareketin yaşamın her alanında mevcut bulunan hegemonyasınakarşı girişilecek her aktif eylemlilik ilgili alanlardaki işçi-emekçi örgütlenmelirinnönünü açabilecek önemdedir.
Bugün dünyanın bir çok yerinde olduğu gibi yaşadığımız coğrafyadada faşist hareket devlet ve sivil örgütlenmeler aracılığı ile emekçi yığınlarınüzerinde muazam bir baskı aygıtınıhüküm sürdürmektedir.
Her türden gericiliğin, ırkçılığın,cinsiyetçiliğin, işkencenin, imhanın vetahakkümün emekçi yığınlar üzerindeuygulanmasına yönelmiş olan faşistgüçlere karşı direniş anarşist komünistörgütlenmenin asli görevleri arasındaolmak zorundadır.
Eylemde Anarşi
Mahalle Çalışmaları:
Günümüzde anarşistlerin en yo-ğun çalışması işçi mahalleleridir. Farklışehirlerdeki anarşist gruplar, mahalle-lere giderek politik çalışma yürütmeyeçalışmaktadırlar. Bu çalışmalar henüzçok tazedir ve şu anda somut bir sonuçalındığı söylenemez. Yine de bu çalış-maların varlığı bile anarşistlerin politik alanda varolma çabalarını göstermek-tedir ki bu başlı başına ümit verici bir gelişmedir. Günümüzde mahalleler işçisınıfının kapitalizm karşısında sıkışmışlığının ifadesidir. Dayanışma güç kaybet-mekte, yerini sınıf atlama kaygıları almaktadır. Elbette bunun gidebileceği nihaibir son nokta vardır, herkesin sınıf atlaması teknik olarak mümkün değildir. Amabu son noktayı beklemeninde hiçbir anlamı yoktur. Şu an olduğumuz noktadanmücadelenin devam etmesi gerekmektedir. Yukarıdaki perspektiflerle yürütülenuzun süreli ve kararlı bir mücadele önümüzü açacaktır.
İşçi Çalışmaları:
Şu anda anarşist bir sendika veya sendikal mücadele mevcut değildir. Va-rolan sendikalar sınıf mucadelesi yürütebilecek durumda değildirler. Sendikalarişçi sınıfının özörgütlenme araçları olmadığı sürece aslında sınıf mücadelesinekatkı yapmaktan çok sınıfsal uzlaşma aracı durumuna düşmektedir. Yapılabi-lecek şey, tabi bunun için güçlü bir örgütlenme şarttır, sendikalarda bir tabaninsiyatifi yaratmak olabilir. Bu en azından sendikal yönetimi ele geçirme çaba-sından daha fazla işe yarayabilecek bir yöntemdir. Yine de işçi sınıfının çoğununsendika bir yana sosyal güvenceden bile yoksun olduğu bir noktada sendikalarınönceliği tartışmalıdır.
Anarşistlerin daha yoğun olarak yaptıkları çalışma grev dayanışmasıdır ki,bu çalışmanın iyiniyetli bir işten öteye geçebilmesi zor görünmektedir. Bununsebebi de bu şekilde işçi sınıfıyla bütünlüklü, sağlam ilişkiler kurulması için nes-nel koşulların hazır olmamasıdır. Günümüzde ne anarşistlerin ilişkilenebilecek-leri güçlü bir işçi örgütü, ne de işçi sınıfına güven verebilecek güçlü bir anarşistörgüt vardır. İşçi sınıfının kücük işyerleri ve taşeron işletmeler tarafından iş ala-nında parçalanması da mücadelenin önünde bir diğer engeldir. Lokal direnişlerbaşarısızlığa mahkum gibidir. Mahalle çalışmaları bu konuda birleştirici olabilir,farklı işyerlerinde çalışan aynı mahalleli insanlar bağ kurulmasını kolaylaştırabilirler.
Açıktır ki sınıfın en düşük ücretle ve her türden sosyal güvenceden yok-sun kesimi özgürlükçü komünist düşüncelerle bağ kurmaya en açık kesimidir.Bu kesimlerin yaşadığımız coğrafyada çalışan nüfusun önemli bir çoğunluğunuoluşturduğu gerçeği düşünülürse, bu kesimlerle bağ kurabilmek ve örgütlene-bilmek öncelikli sorumluluğumuzdur. Konuyla ilgili daha geniş bir tartışmayı ya-ratabilmek için özgürlükçü komünistlerin sınıf mücadelesi anlayışlarını bu alanadoğru yoğunlaştırması ve giderek tartışmaların sınıfın en alttaki kesimleriningündemiyle yoğunlaşması gerekmektedir.
İşsizlerle Örgütlenme
Bu konuda yaşadığımız coğrafyanın çok ciddi bir işsizler nüfusuna sahipolduğu bilinen bir gerçek. Bu konuda özgürlükçü tutumun derinleştirilmesi al-ternatif örgütlenme tarzları üzerine yeni tartışmaların yaratılması gerektiğineve bu tartışmalarla koşut olarak sürecek örgütlenme deneyimlerine ihtiyaç ol-duğunu düşünmekteyiz. Bu konuda da muhtemel devrimci tutumu örgütlemeanlayışına sahip olabilecek teorik-politik kurgu anarşist komünist perpektiflerdemevcuttur.
Resmi rakkamlarla 10 milyon işsizin mevcut olduğu bir coğrafyada mahale-işsiz çalışmasını küçümsemeye kalkmak hele ki yerine hiç bir ciddi sınıf içiörgütlenme ve mücadele pratiği koyamıyorken kelimenin gerçek anlamıylaanarşist züppelikten öteye geçmeyecek bir tutumdur.
Sonuç: Ateş ile Barut
İşçi sınıfı ile burjuvazinin mücadelesi bugünkü dünyanın varoluşununtemel belirleyicisidir. Bugünkü hayat işçi sınıfı için kabul edilebilir değildir, amaburjuvazi, çoğu zaman zor kullanarak işçi sınıfını bu konumda tutmaktadır. Budüzenin değişmesinin tek yolu işçi sınıfının bütünlüklü bir başkaldırıyla burju-vaziyi sınıf olarak yok etmesi, üretim araçlarını ve dolayısıyla hayatını ellerinealmasıdır. Anarşistler bu mücadelede işçi sınıfının yanında olmalıdır. Aslındaanarşizm işçi sınıfı mücadelesinin temel bileşeni olmalıdır. Anarşizm bu potansi-yele sahiptir. Bunu da ancak güçlü bir örgütlenme oluşturup doğru perspektifleroluşturarak yapabilir. Anarşistlerin bu konuda şimdiye göre çok daha fazla öz-veri göstermeleri gerekecektir. Ama bu ozveriler yapıldığı ve doğru işlerle des-teklendiği sürece anarşizmin önü açık olacak, işçi sınıfının mücadelesine katkısımaksimuma çıkacaktır.
İşçi sınıfı bu günkü dünyayı var etmiştir bundan sonraki dünyayı da varedebilecek yegane güçtür. Biz bu mücadeleye bir noktasından destek verebili-yorsak başarılıyız demektir.
Bir yanıt yazın