Bastırma Mekanizması
İçinizi kemiren bir düşünceyi bastırırsanız, içinize atarsanız, kendinize bile söylemekten çekinirseniz, olur olmadık yerlerde patlak veren dil sürçmeleriyle, konuyla alakasız ani psikolojik patlamalarla, daha da ilerlerse psikolojik rahatsızlıklarla karşılaşırsınız.
Toplumlar bir düşünceyi bastırdıklarında da benzer şeyler olur. Türkiye tarihi, bu anlamda psikolojik rahatsızlık kaynamakta. Bastırılan travmaların, iç kemirici cezasız kalmış suçların haddi hesabı yok. Ermeniler mi dersiniz, Kürtler mi dersiniz, Türkler mi dersiniz, islam mı dersiniz, emek hareketi mi dersiniz? Her biri ayrı ayrı ele alınması gereken travmalar. Hiç bir suç kabul edilmeyince, hiç bir sorun rasyonel yollarla çözülmedikçe, hiç bir kendini kandırma açığa çıkarılmayınca, hiç bir fikir gerçekten eleştirilemeyince bunlar başka başka sorunlar olarak pıtrak pıtrak patlayıveriyor. Ve toplum travmaları içinde bir o yana bir bu yana dönerek uyumaya çalışıyor. Bir uyursa, rahatsız edilmeden gündelik hayatının rutinine bir kapılırsa, rüyasına, tatlı uykusuna devam edecek çünkü.
Bu olay yalnızca Türkiye’ye özgü değil. Ama Türkiye, bastırma, kendini kandırma, fantaziler içinde yaşama şampiyonu. Bu yazıdaki konumuzsa sınıf mücadelesinin bastırılması.
Bastırmanın Ekonomisi
Trump sınıf mücadelesinin bastırılmasının bir ürünüdür. “Amerika’yı yeniden kral yapıcam!” sözüne güvenen işini kaybetmekten korkan Amerikalı işçi için bu saçma slogan, bir umut. Çünkü kendi patronuyla kapışamıyor. Çünkü fabrikaları Çin’e taşıyan sistemle mücadele edemeyeceğini düşünüyor. Yapabileceğini düşündüğü tek şey, zengin züppenin birine oy verip onun işleri tekrar Amerika’ya getirmesini ummak.
Merkel de aynen böyle. Patronuna ses çıkaramayan, sendikasına söz geçiremeyen, hükümetinin hışmından korkan Alman işçileri göçmenler gelecek diye korkudan sağa meylediyor. Patronuyla kapışamıyor, çünkü çalışma barışının, huzurunun gideceğini düşünüyor. Hükümetiyle kapışamıyor, çünkü onu yenemeyeceğini düşünüyor. Yapabileceğini düşündüğü tek şey, sağcı bir hükümete oy verip, o hükümet göçmenleri kabul etmezse işsizlik korkusundan -şimdilik- kurtulmak.
AKP de aynen böyle. Ama çok daha renkli. En azından bize öyle geliyor. Kafasını kumdaki yılan yuvasına gömüp bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyenler gibi huzur arayanı mı ararsınız, futbol takımı tutmayla parti tutmayı karıştıranları mı ararsınız? İşlerinin berbat gitmesini islamı sohbetlerdeki iki üç sözle aklileştirenleri mi ararsınız, olmayan bir geçmişi, Osmanlı denen yıkılıp gitmiş bir kabusu allayıp pullayıp ölümüne sahiplenenleri mi ararsınız? Yoksa düşünce gücüyle treni durdurmaya çalışan şu Çin’li gibi dobloyla tankı durdurduğunu sananı mı ararsınız, ne ararsanız var bu toplumda. Bu toplum travmaları bastıra bastıra psikolojik bir hayvanat bahçesi halinde şu anda. Her türlüsünden garabet mevcut. Ve bu yalnızca AKP taraftarlarının ruh hali de değil. CHP’sinden MHP’sine, hatta en bi radikal soluna kadar her yere sinmiş, her yerden fışkırma durumunda.
Yine benzer bir durumu gözleyebilirsiniz. Sınıf mücadelesi o kadar bastırılmış durumdaki, işsiz kalmaktan ölesiye korkan çalışanlar, üç otuz paraya razı durumdalar. Eh bu durumda istikrar istemeleri de normal gelebilir. Oysa bu rejimin istikrar felan getirmeyeceği de aşikar. Ama elden ne gelir, bir kere o korkuya kendini kaptırıp, asıl yapılması gerekenler yapılmayınca bastırma, içine atma çığ gibi büyüyor. Patronuna kızan eleman, “elitlere” geçirilen her lafı kendi söylemiş gibi sevinçle karşılıyor. İsrail’e one minut demek onun için çok önemli bir şey. Sonuçta rezil rüsva olunsa da o an içi sevinçle doluyor. Osmanlı gibi sağa sola saldırıp haraç kesince kendinin de zenginleşeceğini düşünüyor. E alnı secdeye değen patron, onları da görür bir ara, değil mi? Fantazisi rüyası oluyor, rüyası sanki gerçekmiş gibi önünde duruyor, oysa o gördüğü gerçeğin belasının ta kendisi. Görmüyor, çünkü görmekten, asıl yapması gerekenleri yapmak zorunda olmaktan korkuyor.
Sağ ya da Sol Popülizm
Tarih boyunca sağ ya da sol popülizmin büyümesinin ana nedeni tam da bu olmuştur. İster faşistler olsun, ister komünistler, ister islamcılar, ister hristiyan demokratlar. İşin sırrı asıl yapılması gerekeni inkar edip, onun var olabileceğini bile inkar edip, onu bastırıp, onun yerine başka şeyler koymak. Esas düşman yerine bir kukla bulmak. Bunu kullanıp iktidara yürümek de çok kolay bir şey. Stalin için troçkistler, Naziler için Yahudiler, İran için kafirler, günümüz Avrupa sağı için müslümanlar, Trump için göçmenler ve sermayenin göçü ve Türkiye için dış mihraklar, üst akıl ve ona kananlar.
Asıl yapılması gereken şey, çalışanların tüm üretim araçlarına el koymasıdır. Ve bunun için her çalışan takkesini önüne koyup düşünmeye başlamalıdır: Eğer maaşıma müdahale edemezsem, hayatımı nasıl idame ettiririm? Eğer patronla kapışmazsam, maaşımı nasıl arttırabilirim? Eğer devlete itiraz etmezsem patronuma nasıl kafa tutabilirim? Eğer bana öğretilen ideolojiyi reddetmezsem, nasıl devlete itiraz edebilirim? İşte herşey bu kadar yaşamsal, bu kadar iç içe.
Türkiye’de darbe girişimleri, patlamalar, suikastler ardı ardına gelmeye başladı. Üstelik bu daha başlangıç. Yaklaşık 10 yıldır dozajı giderek artan bir kaosun ucuna doğru ilerliyoruz. Sezon sonu finali yaklaştıkça yaklaştı. Ekonomik kriz daha da çarpıcı bir şekilde üzerimize üzerimize geliyor. Kürt sorunu çözülmedikçe çözmek için gerekli süre azalıyor, nefret derinleşiyor. AKP iktidarda olduğu sürece islamcı faşist bir rejime doğru dört nala ilerliyoruz. Bir taraftan da rejimin her yanı dökülüyor. Dış ilişkiler yalakalık düzeyinde. Suriye’de bataklık derinleşiyor. Çırpındıkça dibe doğru batıyorlar. İŞİD, bu rejim için özel olarak yakma videoları hazırlıyor. Hükümet, Rusya’nın bir dediğini iki etmeyen bir pozisyona düştü. Amerika Nato üyesi bir ülkeyi hem de yeniden başlayacak bir soğuk savaşın arifesinde bu kadar kolay karşı tarafa bırakır mı sanıyorsunuz? Ukrayna’yı Rusya öyle kolay kolay bıraktı mı? Bu kadar sorunla, bu düzeyde düşük profilli kadrolar baş edebilecek mi? İmkansız!
Sezon Sonu Finali
Sezon finali yaklaşıyor. Tüm bu finali tam tersine yöneltecek potansiyel biz çalışanlarda mevcut. Bir ortaya çıksa, ilk olayları önemsemeyecek toplumsal kesimler, grevler büyüdükçe gerçek soruna odaklanmaya, rasyonel politikalar üretmeye başlayacak. Sezon sonu finali dünya için olağanüstü bir değişimi tetikleyecek.
En basit şeyler en mükemmel karmaşıklıkla aynı yerde bulunurlar. En karmaşık problemler dahi basitten başlayarak çözülür. Türkiye’nin, dünyanın kötüye gittiğini mi düşünüyorsunuz? Sorun sizsiniz. Çünkü asıl probleminizi bastırıyorsunuz. Ekonomik nedenlerle başlayacak, adım adım politikayı ve dünyayı şekillendirecek bir sınıf mücadelesine girmeye korkuyorsunuz. Sizin yaşamınızı doğrudan etkileyen şeye, hayatınızın çoğunluğunu kaplayan, sizi hayatta tutan şeye yabancılaşmaya çalışıyorsunuz. İşinize, işyerinize yabancılaşabileceğinizi sanıyorsunuz. O unuttuğunuzu sandığınız adı hatırlamalısınız: Sınıf Mücadelesi.
Çalışanlar işçi kardeşlerimiz, korkunun ecele faydası yok. Örgütleneceksiniz. Hayatınıza doğrudan müdahale edeceksiniz. Ayağa kalkacaksınız. Ve savaşı başlatacaksınız. Artık daha fazla zaman kalmadı!
Kaynak: iwwist.org
Bir yanıt yazın