Anarşizmde Eski ve Yeni: Yoldaş Malatesta’ya bir cevap – Peter Arşinov

Bu mektup, Paris’te sürgünde bulundukları sırada Dialo Truda (İşçi Davası) dergisi etrafında örgütlenen Rusya ve Ukraynalı anarşistler tarafından tarafından yayımlanan Liberter Komünistlerin Örgütsel Platformu metni üzerine süren tartışmalar çerçevesinde, 1928 yılında Dielo Trouda dergisinde yayımlanmıştır. İngilizceden Türkçe’ye çeviri Radikal Perspektif tarafından yapılmıştır.

__________________

İngilizce Çevirmenin girişi

Malatesta, faşist İtalya’da ev hapsindeyken Özgürlükçü Komünistlerin Örgütsel Platformu adlı esere bir cevap yazdı. Bu cevap, İsviçreli anarşist gazete Le Reveil’de yayınlandıktan sonra Paris’te broşür olarak basıldı. Platformun yazarlarından Piotr Arshinov, Malatesta’nın eleştirilerine, kendisi ve Nestor Makhno’nun Paris’te kurduğu Dielo Trouda gazetesinde cevap verdi. Aynı şekilde Makhno da Malatesta’ya uzun bir mektup göndererek , Malatesta’nın metni yanlış anlamasının anlaşmazlığa yol açtığını belirtti. Malatesta bu mektubu bir yıldan fazla bir süre sonra aldı ve mümkün olan en kısa sürede cevap verdi. Hâlâ Platform’a karşı olduğunu ifade etti, ahlaki sorumluluğu kolektif sorumluluğa karşı çıkarak eleştirdi ve Platform’da bahsedilen Yürütme Komitesini “iyi ve uygun biçimdeki bir hükümet” olarak eleştirdi. Makhno ikinci kez cevap verdi (bu mektubun alıntılarının çevirisini Freedom dergisinin 18 Kasım 1995 tarihli sayısında bulabilirsiniz). Malatesta bunun bir kelime meselesi olduğunu kabul etmiş görünüyor, çünkü kolektif sorumluluk “bir derneğin üyeleri arasında olması gereken uyum ve dayanışma” anlamına geliyorsa… ev hapsinden kaynaklanan izolasyon ve dil sorunu, Malatesta ile Platformcular arasındaki bu anlaşmazlıklara katkıda bulunmuş olabilir. Arshinov’un Malatesta’ya verdiği cevabı Fransızca’dan çevirdim, bu cevap İngilizceye ilk kez çevrilmiş oluyor.

Nick Heath

__________________

Cenevre’deki anarşist yayın organı Le Reveil’de, yoldaş Errico Malatesta, Yurtdışı Rus Anarşistler Grubu tarafından düzenlenen Örgütsel Platform projesine ilişkin eleştirel bir makale yayınladı.

Bu makale bizde şaşkınlık ve üzüntü uyandırdı. Anarşist çevrelerde çok sayıda bulunan kaos taraftarları arasında örgütlü anarşizm fikrinin inatçı bir dirençle karşılaşacağını bekliyorduk ve hala da bekliyoruz, çünkü bu fikir harekete katılan tüm anarşistlerin sorumlu olmasını gerektiriyor ve görev ve istikrar kavramlarını ortaya koyuyor. Şimdiye kadar çoğu anarşistin eğitiminde benimsenen ilke şu aksiyomla açıklanabilir: “Ne istersem onu yaparım, hiçbir şeyi hesaba katmam”. Bu tür ilkelerle aşılanmış bu tür anarşistlerin, örgütlü anarşizm ve kolektif sorumluluk fikirlerine şiddetle düşman olmaları çok doğaldır.

Yoldaş Malatesta bu ilkeye yabancıdır ve bu nedenle metni bizde bu tepkiyi uyandırmaktadır. Şaşkınlık, çünkü o uluslararası anarşizmin emektarlarından biridir ve Platformun ruhunu, onun hayati karakterini ve devrimci çağımızın gerekliliklerinden kaynaklanan güncelliğini kavrayamamıştır. Üzüntü, çünkü bireysellik kültünün doğasında var olan dogmaya sadık kalmak için, anarşist hareketin yayılması ve dışsal gelişimi için vazgeçilmez bir aşama olarak görünen çalışmaya karşı çıkmıştır (umarız bu sadece geçicidir).

Malatesta, makalesinin başında, Platform’un bir dizi tezini paylaştığını, hatta ortaya koyduğu fikirlerle desteklediğini söylüyor. Anarşistlerin ciddi ve aktif bir örgütlenmeden yoksun oldukları için toplumsal ve siyasi olaylar üzerinde hiçbir zaman etkiye sahip olmadıklarını ve olamadıklarını kabul ederdi.

Yoldaş Malatesta’nın benimsediği ilkeler, Platform’un temel pozisyonlarıyla örtüşmektedir. Platform’un tüm tezleri arasında tutarlılık ve mantık bağı olduğu için, onun bizim projemizde geliştirilen diğer ilkeleri de aynı şekilde incelemesi, anlaması ve kabul etmesi beklenirdi. Ancak Malatesta, Platform ile görüş ayrılığını keskin bir şekilde açıklamaya devam eder. Platform’un öngördüğü Anarşistler Genel Birliği’nin işçi kitlelerinin eğitim sorununu çözüp çözemeyeceğini sorar. Cevabı olumsuzdur. Bunun nedeni olarak, Birliğin otoriter karakterini gösterir; ona göre bu, yöneticilere ve liderlere itaat fikrini geliştirecektir.

Böylesine ciddi bir suçlama neye dayanabilir? Platformun önerdiği kolektif sorumluluk fikrinde, böyle bir suçlamayı formüle etmesinin temel nedenini görmektedir. Birliğin tümünün her üye için sorumlu olacağı ve tersine her üyenin de Birliğin tümünün siyasi çizgisinden sorumlu olacağı ilkesini kabul edememektedir. Bu, Malatesta’nın, anarşist hareketin gelişmeye devam edebilmesi için bize en temel görünen örgütlenme ilkesini tam olarak kabul etmediğini göstermektedir.

Anarşist hareket, bugüne kadar hiçbir yerde halkın kitlesel örgütlü hareketi aşamasına ulaşamamıştır. Bunun nedeni, işçi kitlelerinin anarşizmi anlamaması veya devrimci dönemler dışında anarşizmle ilgilenmemesi gibi nesnel koşullarda yatmamaktadır; hayır, anarşist hareketin zayıflığının nedeni esasen anarşistlerin kendilerindedir. Henüz bir kez bile, fikirlerinin propagandasını ya da işçi kitleleri arasında pratik faaliyetlerini örgütlü bir şekilde sürdürmeye çalışmadılar.

Bu, yoldaş Malatesta’ya garip geliyorsa, en aktif anarşistlerin faaliyetlerinin -kendisi de dahil olmak üzere- zorunlu olarak bireyci bir karakter taşıdığını kesin olarak belirtmek isteriz; bu faaliyet yüksek kişisel sorumlulukla ayırt edilse bile, sadece bireyi ilgilendirir, örgütü değil. Geçmişte, hareketimiz ulusal veya uluslararası bir hareket olarak yeni doğduğunda, başka türlü olamazdı; kitlesel anarşist hareketin ilk taşları döşenmeliydi; işçi kitlelerine anarşist mücadele yoluna katılmaya davet etmek için bir çağrı yapılmalıydı. Bu, sınırlı imkanlara sahip izole bireylerin işi olsa bile gerekliydi. Anarşizmin bu militanları görevlerini yerine getirdiler; en aktif işçileri anarşist fikirlere çekmeyi başardılar. Ancak bu, işin sadece yarısıydı. İşçi kitlelerinden gelen anarşist unsurların sayısı önemli ölçüde arttığı anda, tek başına veya dağınık gruplar halinde izole bir propaganda ve pratik yürütmekle yetinmek imkansız hale geldi. Buna devam etmek, yerinde saymak gibi olurdu. Geride kalmamak için daha ötesine geçmeliyiz. Anarşist hareketin genel çöküşü tam da bu şekilde açıklanabilir: ilk adımı attık ama daha ötesine geçemedik.

Bu ikinci adım, işçi kitlelerinden gelen anarşist unsurların, anarşist fikirleri gerçekleştirmek amacıyla işçilerin örgütlü mücadelesine öncülük edebilecek aktif bir kolektif içinde bir araya getirilmesinden oluşuyordu ve hala da öyle.

Tüm ülkelerin anarşistleri için soru şudur: Hareketimiz, aralarında organik bir bağ olmayan, her biri kendi ideolojisi ve uygulamasına göre hareket eden yerel grupların oluşturduğu eski örgütlenme biçimleriyle yetinebilir mi? Yoksa, hareketimiz, gelişmesine ve geniş işçi kitleleri arasında kök salmasına yardımcı olacak yeni örgütlenme biçimlerine başvurmak zorunda mıdır?

Son 20 yılın deneyimi, özellikle de 1905 ve 1917-19 yıllarındaki iki Rus devriminin deneyimi, bu sorunun cevabını tüm “teorik düşüncelerden” daha iyi bir şekilde bize gösteriyor.

Rus Devrimi sırasında, işçi kitleleri anarşist fikirleri kabul etti; ancak anarşizm, örgütlü bir hareket olarak tam bir gerileme yaşarken, devrimin başlangıcından itibaren mücadelenin en ileri pozisyonlarında yer alırken, yapıcı aşamanın başlangıcından itibaren kendimizi söz konusu yapıcı aşamadan ve dolayısıyla kitlelerin dışında bulduk. Bu tamamen tesadüf değildi: böyle bir tutum, örgütsel açıdan olduğu kadar ideolojik kafa karışıklığımızdan da kaynaklanan kendi güçsüzlüğümüzden kaçınılmaz olarak ortaya çıktı.

Bu gerileme, devrim boyunca anarşistlerin sosyal ve politik programlarını nasıl uygulayacaklarını bilememeleri ve kitlelere sadece parçalı ve çelişkili bir propaganda ile yaklaşmaları, istikrarlı bir örgütlenmemizin olmaması nedeniyle meydana geldi. Hareketimiz, burada orada ortaya çıkan, istediklerini kararlı bir şekilde aramayan ve çoğu zaman kısa bir süre sonra iz bırakmadan ortadan kaybolan karşılaşma örgütleri tarafından temsil ediliyordu. Sosyal mücadele ve komünist inşanın başladığı andan itibaren işçilerin bu tür “örgütleri” destekleyip onlara katılabileceklerini düşünmek son derece naif ve aptalca olurdu.

1917-19 yıllarında Rusya’da anarşist hareketin yenilgisini Bolşevik Partisinin devletçi baskısına bağlamayı alışkanlık haline getirdik; bu büyük bir hatadır. Bolşevik baskısı, devrim sırasında anarşist hareketin yayılmasını engelledi, ancak tek engel bu değildi. Bu yenilginin başlıca nedenlerinden biri, hareketin içsel güçsüzlüğüydü; bu güçsüzlük, örgütlenme ve taktiklerle ilgili farklı siyasi iddiaların belirsizliği ve kararsızlığından kaynaklanıyordu.

Anarşizm, sosyal devrimin temel sorunları hakkında kesin ve somut bir görüşe sahip değildi; devrimi yaratan kitlelerin arayışını tatmin etmek için vazgeçilmez bir görüş. Anarşistler, “Herkes yeteneklerine göre, herkese ihtiyaçlarına göre” şeklindeki komünist ilkeyi övüyorlardı, ancak bu ilkeyi gerçeğe uygulamakla hiç ilgilenmediler, hatta bazı şüpheli unsurların bu büyük ilkeyi anarşizmin bir karikatürüne dönüştürmesine izin verdiler – kolektifin varlıklarını kişisel çıkarları için ele geçirerek bundan yararlanan kaç dolandırıcı olduğunu hatırlayın. Anarşistler, işçilerin devrimci faaliyetlerinden çok söz ettiler, ancak bu faaliyetlerin alması gereken biçimleri kabaca belirtmek dışında onlara yardım edemediler; kitleler ile ideolojik ilham merkezleri arasındaki karşılıklı ilişkileri nasıl düzenleyeceklerini bilmiyorlardı. İşçileri otoritenin boyunduruğundan kurtulmaya itti, ancak devrimin kazanımlarını pekiştirmek ve savunmak için gerekli araçları belirtmediler. Diğer birçok sorunla ilgili eylem programına ilişkin açık ve kesin kavramlardan yoksundular. Onları kitlelerin faaliyetlerinden uzaklaştıran ve sosyal ve tarihsel güçsüzlüğe mahkum eden şey buydu. Rus devriminde yenilgilerinin temel nedenini işte burada aramalıyız.

Ve biz, devrim birkaç Avrupa ülkesinde patlak verse, anarşistlerin de aynı yenilgiyi yaşayacaklarından şüphe duymuyoruz, çünkü onlar da fikir ve örgütlenme konusunda en az bizim kadar, hatta belki daha fazla bölünmüş durumdalar.

Milyonlarca işçinin sosyal mücadelenin savaş alanında yer aldığı ve bu mücadele ve onu izlemesi gereken komünist inşayla ilgili olarak anarşistlerden doğrudan ve kesin yanıtlar talep ettiği şu dönemde, aynı şekilde, bu yanıtlar ve genel olarak anarşist propaganda konusunda anarşistlerin kolektif sorumluluğu da talep edildi. Bu sorumluluğu üstlenmedikleri takdirde, anarşistler, bu durumda diğer herkes gibi, ağır fedakarlıklara razı olarak mücadele eden ve sayısız kurban veren işçi kitleleri arasında tutarsız bir şekilde propaganda yapma hakkına sahip olamazlar.

Bu düzeyde, bu bir oyun ya da deney konusu değildir. İşte bu yüzden, Anarşistlerin Genel Birliği yoksa, tüm bu hayati konularda ortak yanıtlar veremeyiz.

Yazısının başında, yoldaş Malatesta geniş bir anarşist örgütlenme fikrini selamlıyor gibi görünse de, kolektif sorumluluğu kategorik olarak reddederek, böyle bir örgütün kurulmasını imkansız hale getiriyor. Çünkü bu, çok sayıda militanın bir araya gelebileceği ortak bir platform oluşturan teorik ve örgütsel bir uzlaşma olmadan mümkün olmayacaktır. Bu platformu kabul ettikleri ölçüde, bu platform herkes için zorunlu olmalıdır. Bu temel ilkeleri kabul etmeyenler, örgütün üyesi olamazlar ve zaten kendileri de üye olmak istemezler.

Bu şekilde, bu örgüt, gerçekleştirilecek teorik, taktik ve politik çizgi konusunda ortak bir anlayışa sahip olanların birliği olacaktır.

Sonuç olarak, örgütün bir üyesinin pratik faaliyeti doğal olarak genel faaliyetle tam uyum içinde olacak ve tersine, örgütün tüm faaliyetleri, örgütün dayandığı programı kabul eden her bir üyenin vicdanı ve faaliyeti ile çelişmeyecektir.

Kolektif sorumluluğu karakterize eden şey budur: Birlik, her üyenin faaliyetlerinden sorumludur, çünkü üyelerin siyasi ve devrimci çalışmalarını Birliğin siyasi ruhu içinde gerçekleştireceklerini bilir. Aynı zamanda, her üye, faaliyetinin tüm üyeler tarafından geliştirilen faaliyetle çelişmeyeceğini bilerek, tüm Birlikten tam olarak sorumludur. Bu, yoldaş Malatesta’nın yanlış bir şekilde iddia ettiği gibi, hiçbir şekilde otoriterlik anlamına gelmez, militan çalışmanın vicdanlı ve sorumlu bir anlayışının ifadesidir.

Anarşistleri belirli bir program temelinde örgütlenmeye çağırırken, diğer eğilimlere sahip anarşistlerin uygun gördükleri şekilde örgütlenme hakkını ellerinden almadığımız açıktır. Ancak, anarşistlerin önemli bir örgüt kurdukları andan itibaren, geleneksel örgütlerin boşluğu ve boşunalığı ortaya çıkacağına inanıyoruz.

Sorumluluk ilkesi, yoldaş Malatesta tarafından bireylerin ve grupların ahlaki sorumluluğu anlamında anlaşılmaktadır. Bu nedenle, konferanslara ve onların kararlarına sadece arkadaşlar arasında bir tür sohbet rolü atfetmektedir, ki bu sohbetler özetle sadece platonik dilekleri dile getirmektedir.

Konferansların rolünü temsil eden bu geleneksel yaklaşım, hayatın sınavından geçememektedir. Aslında, sadece “görüşler” içeren ve bunları hayata geçirme sorumluluğunu üstlenmeyen bir konferansın değeri ne olabilir ki? Hiçbir değeri yoktur. Geniş bir hareket içinde, benzersiz bir ahlaki ve örgütsel olmayan sorumluluk tüm değerini yitirir.

Çoğunluk ve azınlık konusuna gelelim. Bu konudaki tüm tartışmaların gereksiz olduğunu düşünüyoruz. Pratikte, bu konu uzun zaman önce çözülmüştür. Her zaman ve her yerde, pratik sorunlar oy çoğunluğu ile çözülmüştür. Bu tamamen anlaşılabilir bir durumdur, çünkü hareket etmek isteyen bir örgüt içinde bu sorunları çözmenin başka bir yolu yoktur.

Platforma karşı öne sürülen tüm itirazlarda, şu ana kadar Platformun içerdiği en önemli tezin, yani örgütsel soruna ve bu sorunun çözüm yöntemine yaklaşımımızın anlaşılmaması söz konusudur. Aslında, bunların anlaşılması son derece önemlidir ve Platformu ve Dielo Trouda grubunun tüm örgütsel faaliyetlerini doğru bir şekilde değerlendirmek için belirleyici bir öneme sahiptir.

Kaostan uzaklaşmanın ve anarşist hareketi yeniden canlandırmanın tek yolu, ortamımızı teorik ve örgütsel olarak netleştirmek, homojen bir teorik ve pratik program temelinde militanların aktif çekirdeğini ayırmak ve seçmektir. Metnimizin temel amaçlarından biri de budur.

Açıklığımız neyi temsil ediyor ve neye yol açmalı? Homojen bir genel programın olmaması, anarşist hareketin her zaman çok belirgin bir eksikliği olmuştur ve hareketin çoğu zaman çok savunmasız kalmasına katkıda bulunmuştur, çünkü propagandası, savunulan fikirler ve savunulan pratik ilkelerle tutarlı ve uyumlu olmamıştır. Tam tersine, bir grup tarafından yayılan fikirler, başka bir grup tarafından başka yerlerde karalanmaktadır. Ve bu sadece taktiksel uygulamalarda değil, temel tezlerde de böyledir.

Bazı kişiler, anarşist fikirlerin çeşitliliğinin bu şekilde açıklanabileceğini söyleyerek bu durumu savunurlar. Peki, bunu kabul edelim, ama bu çeşitlilik işçiler için ne gibi bir ilgi ifade edebilir?

Onlar bugün ve şu anda mücadele ediyor ve acı çekiyorlar ve hemen, onları hemen özgürlüklerine kavuşturacak kesin bir devrim anlayışına ihtiyaç duyuyorlar; soyut bir anlayışa değil, canlı, gerçek, ayrıntılı ve taleplerine cevap veren bir anlayışa ihtiyaçları var. Anarşistler pratikte çoğu zaman birbiriyle çelişen sayısız fikir, sistem ve program önermişlerdir; bunlardan en önemlileri önemsiz olanlarla yan yanaydı ya da birbirleriyle çelişiyordu. Böyle koşullar altında, anarşizmin kitleleri etkileyip onlarla birleşerek özgürlük hareketine ilham veremeyeceği ve gelecekte de veremeyeceği kolayca anlaşılabilir.

Çünkü kitleler çelişkili kavramların yararsızlığını hissederler ve içgüdüsel olarak onlardan kaçınırlar; buna rağmen, devrimci bir dönemde liberter bir şekilde hareket ederler ve yaşarlar.

Sonuç olarak, yoldaş Malatesta, Bolşeviklerin ülkelerindeki başarısının, Platformu düzenleyen Rus anarşistlerin rahat uyuyamamasına neden olduğunu düşünüyor. Malatesta’nın hatası, Örgütsel Platformun sadece Rus devriminin değil, aynı zamanda bu devrimdeki anarşist hareketin de ürünü olduğu son derece önemli koşulları hesaba katmamasıdır. Anarşist örgütlenmenin, biçiminin ve teorik temelinin sorununu çözmek için bu koşulu hesaba katmamak imkansızdır. 1917’deki büyük toplumsal ayaklanmada anarşizmin işgal ettiği yeri incelemek vazgeçilmezdir. Ayaklanan kitlelerin anarşizm ve anarşistlere karşı tutumu neydi? Onlarda neyi takdir ettiler? Buna rağmen, anarşizm bu devrimde neden bir gerileme yaşadı? Bundan ne gibi dersler çıkarılabilir? Platform’un ortaya attığı soruları ele alanlar, tüm bu soruları ve daha pek çok soruyu kaçınılmaz olarak kendilerine sormalıdır. Yoldaş Malatesta bunu yapmadı. Mevcut örgütlenme sorununu dogmatik bir soyutlama içinde ele aldı. Onu bir ideolog değil, gerçek ve aktif anarşizmin uygulayıcısı olarak görmeye alışmış olan bizler için bu oldukça anlaşılmaz bir durumdur. O, Platform’un şu ya da bu tezinin geleneksel anarşizm görüşleriyle ne ölçüde uyumlu ya da uyumsuz olduğunu incelemekle yetiniyor, sonra da bunları eski kavramlara aykırı bulduğu için reddediyor. Bunun tam tersi olabileceğini, hatalı olanın tam da bunlar olabileceğini ve bunun Platform’un ortaya çıkmasını gerektirdiğini düşünemiyor. Yukarıda belirtilen tüm hatalar ve çelişkiler bu şekilde açıklanabilir.

Onun ciddi bir ihmalkarlığını belirtelim; Platformun teorik temeli ve yapıcı bölümüyle hiç ilgilenmiyor, sadece örgütlenme projesiyle ilgileniyor. Metnimiz, Sentez fikrini ve anarşist sendikacılığı uygulanamaz ve iflas etmiş olarak reddetmekle kalmamış, aynı zamanda az çok homojen bir program temelinde aktif anarşist militanların bir araya gelmesi projesini de ileri sürmüştür. Yoldaş Malatesta bu yöntemi ayrıntılı olarak ele almalıydı; ancak, sonuçları görünüşte Platformun tamamına uygulanabilir olmasına rağmen, bunu ve yapıcı bölümü sessizce geçiştirmiştir. Bu, makalesine çelişkili ve istikrarsız bir karakter kazandırmaktadır.

Liberter komünizm, geçmişin çıkmazında kalamaz, onun ötesine geçmeli, hatalarını mücadele ederek ve aşarak ilerlemelidir. Platform ve Dielo Trouda grubunun özgün yönü, tam da modası geçmiş dogmalardan, hazır fikirlerden uzak olmaları ve tam tersine, gerçek ve güncel olgulardan yola çıkarak faaliyetlerini sürdürmeye çabalamalarıdır. Bu yaklaşım, anarşizmi gerçek hayatla birleştirme ve bu temelde anarşist bir faaliyet yaratma yönündeki ilk girişimdir. Liberter komünizm ancak bu şekilde modası geçmiş dogmalardan kurtulabilir ve kitlelerin canlı hareketini canlandırabilir.

Dielo Trouda No.30 Mayıs 1928 sayfa 4-11

Kaynak: The Old and New in Anarchism: A reply to comrade Malatesta

Çeviri: Radikal Perspektif / Gorthim


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir