Bu mektup, Paris’te sürgünde bulunduklar sırada Dialo Truda (İşçi Davası) grubu adına yayınlanan Liberter Komünistlerin Örgütsel Platformu metni üzerine sürdürdükleri tartışmada Malatesta tarafından Nestor Mahno’ya gönderilmiş olan 2. mektuba cevaben Mahno tarafından Malatesta’ya göderilmiştir. Çeviri Radikal Perspektif tarafından yapılmıştır.
__________________
Sevgili yoldaş,
Cevap vermeden önce mektubunuzun Rusça çevirisini okumayı bekledim. Mektubunuzda, tartışmaya girmeden önce, benim düşünmediğim bir şey olan, anarşizm hakkındaki fikirlerimi açıklamamı istediğinizi söylüyorsunuz. Bu nedenle, bu fikirleri ve aynı zamanda hareketimizin zayıflığının nedenlerini açıklayacağım.
Her anarşist gibi, ben de genel olarak otoriteyi reddediyorum, merkeziyetçiliğe dayalı tüm örgütlenmelere karşıyım, ne devleti ne de onun yasama organlarını tanıyorum, burjuva demokrasisi ve parlamenterizmin ikna olmuş bir düşmanıyım – bu toplumsal biçimin işçilerin kurtuluşuna engel olduğunu düşünüyorum – kısacası, işçilerin sömürülmesine dayalı her türlü rejime karşı çıkıyorum.
Bu nedenle, benim için anarşizm, sömürülen ve ezilenlere ilham vermesi gereken devrimci bir sosyal doktrindir. Ancak, benim görüşüme göre, anarşizm şu anda tek bir sosyal eylemi bile gerçekleştirmek için gerekli tüm araçlara sahip değildir; kendimizi içinde bulduğumuz bataklığın sebebi budur. Ve şu anki durumumuzu değiştirmeden bu durumu düzeltemeyiz.
İstediğimiz kadar anlayabiliriz; bana kalırsa, anarşistler teorisyenlerimizin düşüncelerinden çıkan mantıksal sonuçları çıkarırken geleneksel görüşlerini terk etmekten korkmamalıdırlar. Örneğin, bir soru ortaya çıkıyor. Anarşizm – ve dolayısıyla devrimci işçi kitlesi – devletin şu anda üstlendiği yararlı sosyal işlevleri garanti altına alabilecek kalıcı örgütlenmeler, yani anarşist ideal ile tutarlı pratik politikaların oluşturulabileceği bir araç olabilecek örgütlenmeler öngörmek zorunda mıdır? Yoksa bu rol, işçi sendikaları ve tarım kooperatifleri ya da mevcut biçimleriyle, bugün var olan anarşist eylem gruplarının ideolojik etkisinde olan diğer örgütlerin görevi midir?
Anarşistler bu temel soruyu çözdükten sonra, hareketimizin eşit derecede önemli başka sorunlarla karşı karşıya kalacağına inanmaya meyilliyim.
Özellikle anarşistler, Kropotkin’in “ortak hukuk sosyal kurumu” ifadesiyle neyi kastettiğini tam olarak kavramalıdırlar ki, anarşizmle ilişkisi kanıtlanmaya gerek olmayan bu kurumların doğasını somut ve günümüze uygun bir şekilde belirleyebilsinler.
Bu çıkarımlar, genel olarak devrimci kitleler için olduğu kadar, özellikle anarşistler için de son derece önemli olacaktır, çünkü unutmayalım ki, %90’ımız bu soruları hiç düşünmemiştir; Ne Malatesta ne Faure ne de eski yoldaşlarımız bu sorunları ele almış ve hareketimizin içler acısı durumundan bahsetmemişlerdir, bu yüzden yoldaşlar her şeyin yolunda olduğunu ve anarşistlerin yarının devriminde vazgeçilmez yıkıcı ve yapıcı rollerini oynamaya hazır olduklarını düşünmektedirler. Ancak gerçek tamamen farklıdır: Hareketimiz her geçen yıl işçiler arasında etkisini daha da kaybetmekte ve sonuç olarak zayıflamaktadır. “Özellikle Rus çevrelerimizdeki” bazı teorisyenlerin, anarşizmin gücünün zayıflığında, zayıflığının da gücünde yattığını söyledikleri doğrudur, bu nedenle anarşist örgütlerin etkilerini kaybetmeleri endişe verici değildir… Ancak daha yakından incelendiğinde, bu ifadenin tamamen aptalca olduğu görülür, bu ifade, anarşizmin gerçek durumunu açıklamak söz konusu olduğunda gevezeleri yatıştırmak için tasarlanmış kaçamak bir formüldür.
Anarşist hareketin benim algıladığım gibi gerçek bir sosyal hareketin, farklı otoriter sosyal sistemlere karşı mücadele için gerekli olan çeşitli araçları sağlayabilecek nispeten istikrarlı örgütsel biçimler kazanana kadar olumlu politikalar izleyemeyeceğine inanıyorum. Bu araçların yokluğu, anarşist eylemin – özellikle devrimci dönemde – bir tür yerel bireycilik haline dönüşmesine neden olmaktadır. Çünkü anarşistler, kendilerini “her tür yapının” düşmanı ilan ederek, pratik bir başarıya dair hiçbir umut vermedikleri için, genel olarak geniş kitlelerin kendilerinden uzaklaştığını görmüşlerdir.
Mücadele etmek ve kazanmak için, doğası pratik eylem programında ifade edilmesi gereken taktiklere ihtiyacımız var. Anarşistler ancak böyle bir programa sahip olduklarında, sömürülen kitleleri etraflarında toplayabilir ve radikal bir toplumsal dönüşüm gerçekleştirme şansı eşit derecede büyük olan büyük devrimci savaşa hazırlayabilirler.
Ancak, tekrar ediyorum, böyle bir deneme kalıcı bir örgüt olmadan yapılamaz. Bugünün propaganda gruplarının bu devrimci görevi yerine getirebileceğine inanmak bir yanılsamadır. Herhangi bir sosyal örgütün bir rol oynayabilmesi için, devrimci süreç başlamadan önce halk kitleleri tarafından tanınması gerekir.
Öyleyse, anarşistler zamanlarını solu, sağı ve merkezi reddetmekle harcamak yerine, ne istediklerini anlamaya çalışmak ve reddettikleri şeylerin yerine işçilere gerçekçi bir şeyler önermekle meşgul olsalar daha iyi olur.
Ancak o zaman anarşistler, üstlenecekleri rolü, yani “iktidara ve çoğunluğun zulmüne karşı özgürlüğün uyanık koruyucuları” rolünü haklı olarak yerine getirebileceklerini umabilirler.
Ne yazık ki, şu anda anarşizm sadece felsefi olarak güçlüdür. Pratik araçlardan yoksundur. Devrim dönemlerinde bile kendini tam olarak ortaya koyamaz ve ortaya çıkan anarşist ruhlu spontan hareketler, geniş kitlelerin gözünde sadece çaresiz girişimler olarak görünür. Ve bu da anarşizmin trajik durumunu daha da kötüleştirir.
Devrim öncesinde ve devrim sırasında anarşistlerin rolünü nasıl algıladığımı soruyorsunuz, cevabınızda belirttiğiniz görüşünüzle aynı mı? Cevap olarak, oynanacak rol konusunda sizinle tamamen aynı fikirde olduğumu söyleyebilirim, ancak böyle bir rolün ancak partimiz ideolojik olarak homojen ve taktik açısından birleşik olduğunda başarılı bir şekilde oynanabileceğine inanıyorum, ki şu anda durum böyle değil. Deneyimlerimiz bize, geniş ölçekli anarşist eylemlerin ancak militanlarının kolektif sorumluluk ilkesinden ilham alan ve bu ilkeye göre yönlendirilen, iyi tanımlanmış bir örgütsel temele sahip oldukları takdirde hedeflerine ulaşabileceklerini öğretmiştir.
“Kitleleri nasıl yönlendirmek istersiniz?” diye soruyorsunuz. Buna cevaben şunu söyleyebilirim: Olayların seyri sırasında, her sosyal hareket, özellikle de geniş halk kitlelerinin her devrimci hareketi, amaçlanan hedefe ulaşılmasına yardımcı olacak belirli öneriler formüle etmek zorundadır. Kitleler bunu yapabilmek için fazla heterojendir. Yalnızca açıkça tanımlanmış politikalara sahip ideolojik gruplar, özellikle devrimin başlangıcında bu süreci yönlendirebilir. Yalnızca onlar olaylara yeterince ışık tutabilir, kitlelerin bilinçsiz arzularını açıkça tanımlayabilir ve eylemleri ve sözleriyle örnek olabilir. Bu nedenle, benim görüşüme göre, partimiz siyasi birliğini ve örgütsel karakterini açıkça ortaya koymalıdır. Pratik başarılar alanında, özerk anarşist gruplar, çözülmesi gereken sorunları ve verilecek yanıtları tereddüt etmeden ve anarşizmin hedeflerini ve ruhunu değiştirmeden belirleyerek, ortaya çıkan her yeni durumla yüzleşebilmelidir.
Kardeşçe selamlarla,
Nestor Makhno.
Le Libertaire, 9 Ağustos 1930
Kaynak: A Second Letter To Malatesta
Çeviri: Radikal Perspektif / Gorthim


Bir yanıt yazın