Seçim sürecine girilirken anarşistlerden kampanya: Sorunlarımız sandıkta çözülmez

Seçim sürecine girilirken farklı şehirlerden anarşistler “Sandıkta Çözülmez” sloganı etrafında kampanya başlattı. Sosyal medya hesaplarından paylaşılan metinde AKP baskı ve şiddet politikalarıyla toplumsal tepkinin önüne geçmek için elinden geleni yaparken, sözde muhalefetin “Hükümete yarar” safsatasıyla korku iklimini beslediği vurgulandı. Seçime giren adayların insanlardan vaatlerle değil, tehditle oy isteyeceklerinin ifade edildiği metinde “Birbirinden temelde hiçbir farkı olmayan adaylardan birine oy vererek sorunlarımız çözülmeyecek” denildi.

“Her geçen gün yoksullaşan, geçinemeyen, barınamayan, iklim krizinin, savaşların ve kapitalizmin yarattığı diğer sorunların sonuçlarını iliklerine kadar hissedenler olarak bizlerin, işyerlerimizde, okullarımızda veya mahallelerimizde öz örgütlenmeler oluşturmak ve mücadele etmeye başlamak için kaybedecek bir günümüz bile olmadığını söylüyoruz.” denilen metin “Bu düzene karşı özgür ve eşit bir dünya için mücadele etmek zorundayız ve kaybedecek zamanımız yok. Bize seçenek diye seçeneksizliği sunanların umutsuzluğumuzu beselemesine müsaade etmemeliyiz. Bugün sorunlarımızı ertelemek yerine örgütlenmek ve mücadele etmek için ayağa kalkma zamanı.” çağrısıyla son buldu.

Metnin tamamı şöyle:

Sandıkta Çözülmez!

Yine herkesin seçimleri beklediği ve tüm hesapların sandıktan çıkacak sonuca göre yapıldığı bir döneme girdik. Pazarlıklar bitti, ittifaklar kuruldu… Bir nehir akıyor ve herkes kendini akıntıya kaptırmış gidiyor. Kendisinden önceki tüm iktidarlar gibi AKP de baskı ve şiddet politikalarıyla toplumsal tepkinin önüne geçmek için elinden geleni yaparken, sözde muhalefet “Hükümete yarar” safsatasıyla korku iklimini besliyor. Kadınların, LGBTİ+’ların, Kürtlerin, işçilerin mücadelesine ket vurmaktan başka bir işe yaramayan bu söylemle bize sandıkta bütün sorunlarımızın çözüleceği masalını anlatıyorlar. Büyük bir çoğunluk istemeye istemeye de olsa bu masalın arkasından sürükleniyor. Ancak sorunlarımızın çözümünün sandıktan çıkmayacağını biliyoruz. Bu yüzden akıntıya karşı kürek çekmeye çağırıyoruz.

Bu bir seçim değil tehdit

Her seçim döneminde olduğu gibi bugünlerde de pek çok vaat duyacağız. Bildiğimiz sözler her gün billboardlarda, televizyonlarda, radyolarda kulağımıza çalınacak, gözümüze sokulacak. Ancak insanlardan aslında vaatlerle değil, tehditle oy isteyecekler.

AKP yarattığı korku iklimiyle iktidarını korumaya çalışırken, muhalefet AKP’den kurtulmak isteyen milyonlarca insana, iktidar eskileri ve tescilli faşistlerden oluşan ittifaka oy vermekten başka çarelerinin olmadığını söyleyecek.

Öte yandan egemenler, belediyelere kayyum atayarak ve siyasetçileri tutuklayarak düzen içi muhalefete izin vermeyeceklerini her defasında göstermesine rağmen, toplumsal muhalefetin kimi aktörleri sorunların çözümü için yine  parlamentarist siyaseti işaret ediyor, insanlarda bu yolla sorunlarının çözülebileceği yanılsaması yaratan, toplumun doğrudan örgütlenmesi ve politikaya doğrudan katılımını azaltan bir mekanizma olan sandığı giderek daha fazla öne çıkartıyor.

Her biri, artan baskı ve şiddet nedeniyle umutsuzluğa sürüklenen insanlara, sandığa gidip onlara sunulan seçeneklerden birine oy vermekten başka yapabilecekleri hiçbir şey olmadığı yalanını empoze edecekler, ediyorlar.

Oysa ortada bir seçim yok. Bu bir tehdit. Birbirinden temelde hiçbir farkı olmayan adaylardan birine oy vererek sorunlarımız çözülmeyecek, geçim derdi, barınma sorunu, iş cinayetleri, erkek şiddeti, kadın cinayetleri, iklim krizi, LGBTİ+’lara yönelik nefret, hayvanlara uygulanan vahşet, savaşlar, işgal politikaları, göçmen düşmanlığı üzerinden kışkırtılan ırkçılık, baskıcı devlet politikaları, seçimi kim kazanırsa kazansın sona ermeyecek.

Bu Düzenden Umut Yok

Biz biliyoruz ki bu sorunlar bu düzene içkin ve bu düzen var oldukça var olmaya devam edecek. Kapitalizm bizler için her zaman kriz anlamına geldi. Sömürü üzerine kurulu bu düzen işçiler için her zaman iş cinayetlerinde ölmek, ucu ucuna geçinmek, işsiz ve aç kalma korkusuyla yaşamak anlamına geldi. Kadınların emeğinin ve bedeninin sömürülmesi anlamına gelen patriyarkal düzende kadınlar her zaman erkekler tarafından öldürüldü, şiddete, cinsel saldırıya ve istismara maruz bırakıldı. LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılık, nefret ve şiddet her zaman bizzat devlet eliyle kışkırtıldı. Devletin ezilen halklara yönelik inkara dayalı tekçi politikaları ve saldırıları iktidarlar değişse de aynı kaldı. Devletler hiçbir yerde ve zamanda düzeni korumak için sözde demokratik ilkeleri rafa kaldırmaktan, şiddet ve baskıyı arttırmaktan geri durmadı.

Mevcut iktidarın giderek otoriterleşmesi ve yarattığı korku iklimi bu düzenden bir sapma değil, onun bir parçası. Bugün iktidar alternatifi olarak karşımıza çıkanlar, muhalefette oldukları dönemde de bu düzene hizmet etmekten geri durmuyorlar. Bütün tezkereleri ve Rojava’ya yönelik saldırılar başta olmak üzere iktidarın savaş politikalarını destekleyenlerin, mülteci düşmanı politikaların bayraktarlığını yapanların, kadınların ve LGBTİ+’ların mücadelesini baltalamak konusunda iktidarla yarışanların, sahip oldukları belediyelerde devraldıkları rant projelerini devam ettirenlerin, işçilerin grevlerini kırmaya çalışanların iktidara geldiklerinde neler yapabileceklerini öngörmek zor değil.

Peki Ne Öneriyoruz?

Bu koşullarda her biri diğerinden daha kötü olan egemen klikler arasındaki kavgada insanların çaresizce taraf olmak zorunda hissedeceklerini biliyoruz. Diğer yandan bu düzenin çarkları içinde hiçbir şeyin değişemeyeceğini de çok iyi biliyoruz. Baştan aşağı çürümüş olan bu düzende, türlü vaatlerle ortaya çıkan politik partilerin hiçbirisine güvenmiyoruz.

Parlamentarizmi; egemen sınıfların bizleri sömürmesine ve üzerimizde tahakküm kurmasına dayalı bu sistemin gerçek yüzünü gizlemek için kullandığı bir maske ve bizleri egemenlerin çıkarlarına göre bölen bir oyun olarak görüyoruz.

Gündelik yaşamlarımızdaki en basit iyileşmelerin de köklü toplumsal dönüşümlerin de insanların örgütlenmeleri ve mücadele etmeleri ile mümkün olabildiğini biliyoruz. Bugün yine bir şeyleri değiştireceksek bu, örgütlenerek ve mücadele ederek olacaktır.

Her geçen gün yoksullaşan, geçinemeyen, barınamayan, iklim krizinin, savaşların ve kapitalizmin yarattığı diğer sorunların sonuçlarını iliklerine kadar hissedenler olarak bizlerin, işyerlerimizde, okullarımızda veya mahallelerimizde öz örgütlenmeler oluşturmak ve mücadele etmeye başlamak için kaybedecek bir günümüz bile olmadığını söylüyoruz.

Bu düzen bir anda değil, gündelik sorunlarımız için sürdürdüğümüz mücadelelerle ve yaşamın her alanında karşılıklı yardımlaşmaya ve doğrudan demokrasiye dayalı toplumsal örgütlenmeler oluşturmamızla ortadan kalkacak.

Bu düzene karşı özgür ve eşit bir dünya için mücadele etmek zorundayız ve kaybedecek zamanımız yok. Bize seçenek diye seçeneksizliği sunanların umutsuzluğumuzu beselemesine müsaade etmemeliyiz. Bugün sorunlarımızı ertelemek yerine örgütlenmek ve mücadele etmek için ayağa kalkma zamanı.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir