Anasayfa / Arşiv / Ademi Merkeziyetçilik, Merkeziyetçilik, Marxizm ve Anarşizm – Wayne Price (Servet Düşmanı)

Ademi Merkeziyetçilik, Merkeziyetçilik, Marxizm ve Anarşizm – Wayne Price (Servet Düşmanı)

Wayne Price’ın 2007 tarihli yazısı Servet Düşmanı internet sitesinde 13 Eylül 2014 tarihinde yayınlanmıştır.

Marxist Merkeziyetçilik Problemi

Marxizm´e dair bir paradoks var. Hedefleri anarşizm ile benzer: özgürce ilişkilenmiş üreticilerin özyönetimi altında sınıfsız, işbirliğine dayalı bir toplum; yabancılaşmış emeğin yerine zanaat benzeri yaratıcılığın ve devletin yerine halkın demokratik özyönetiminin konulması. Fakat pratikte Marxizm Batı emperyalizmine Sosyal Demokratik destek ve “Komünist” totaliter devlet kapitalizmleri yaratılması ile sonuçlandı. Bu neden?

Bir sebep Marxizm´in en başından beri Marx ve Engels´in çalışmalarındaki “merkeziyetçiliğe” olan bağlılığı. Komünist Parti Manifestosu´nun programatik kısmında (Kısım 2´nin sonunda) işçi sınıfının amacının şu olması gerektiğini yazdılar: “tüm üretim araçlarının devletin elinde merkezileştirilmesi…” (1974, sf. 86) Bu, şunun gibi önlemleri içerecekti: “5. Kredinin devlet elinde merkezileştirilmesi… 6. İletişim ve ulaşım araçlarının devlet elinde merkezileştirilmesi. 7. Devletin sahip olduğu fabrika ve üretim araçlarının genişletilmesi… 8. Herkesin eşit emek mesuliyeti olması. Endüstriyel orduların kurulması… Tüm üretim, ulusun bütününün geniş bir cemiyetinin elinde yoğunlaştığında, kamu iktidarı politik karakterini yitirecektir…” (1974, sf. 87)

Yani, artık devletin -toplumun geri kalanının üzerinde duran uzmanlaşmış, bürokratik, zor kullanmaya dayanan bir yapının- var olmayacağını varsaydılar. Ancak merkezileşmiş “geniş bir cemiyet” var olacaktı. Böyle merkezileşmiş bir ulusal cemiyetin, merkezindeki birkaç kişi tarafından işletileceği farzedilebilir – onu merkezileşmiş yapan da budur. Diğer herkes o endüstriyel orduların içinde olacaktı. Ya endüstriyel ordulardaki kitleler az sayıdaki merkezi planlamacılara tepki duyup isyan etseydi? Merkezi planlamacılar sistemin çalışmayı sürdürmesi için zora dayalı güce ihtiyaç duyardı. Bir başka deyişle bir devlete ihtiyaç duyarlardı, Marx ve Engels ne istediyse istemiş olsun.

1871 Paris Komünü isyanından sonra Marx ve Engels devlete karşı tutumlarını değiştirdi. Kapitalistlerin eski burjuva devleti, yukarıdaki programı gerçekleştirmek amacıyla basitçe işçilerce ele geçirilemez diye yazdılar. Kapitalistlerin devleti yok edilmeliydi. Yerine yeni bir cemiyet konulmalıydı, bürokratik olmayan radikal-demokratik Paris Komünü gibi birşey. Böylesi Komün benzeri bir yapıya bazen “devlet” dediler ve bazen bunun bir “devlet” olduğunu yadsıdılar.

Ancak bu, merkezileşmeyi reddettikleri anlamına gelmez. Bazı insanlar Marx´ın Fransa´da İç Savaş´ını (Komün üzerine yazıları) ademi merkeziyetçi diye okurlar. Revizyonist (reformist) Bernstein Marx´ın Komün üzerine görüşlerinin Proudhon´un görüşlerine benzer şekilde federalist olduğunu söyledi (Bernstein, Marx´ı neredeyse bir anarşist olarak göstererek itibarsızlaştırmaya çalışıyordu). Lenin Marx´ın yine de merkeziyetçi olduğunda ısrarcıydı. Aslında Marx´ın Komün üzerine yazısı merkeziyetçilik veya ademi merkeziyetçilik meselesi ile hiç ilgilenmedi.

Marx´ın Paris Komünü´nden çıkardığı sonuçlar Komün benzeri bir cemiyetin düzenli ordusu olmaması ama bir popüler milisinin olması, tayin edilmiş bir polis kuvvetinin olmaması, sadece seçilmiş yetkililerinin olması ve büyük maaşlı tam zamanlı uzun dönem temsilciler yerine sıradan işçilere ödenen ücretlere sahip geri çağrılabilir delegelerinin olması gerektiğiydi. Bu fikirler iyi ancak en fazla daha iyi, daha demokratik ama yine de merkezileşmiş bir temsili demokrasiye işaret ediyor. Sanki yerel halkın, kendileri için politika yapacak temsilcilerini seçip geri çağırmak dışında yapacak hiçbir işi yokmuş gibi. Öneriler mahalleler veya işyerlerindeki yerel, yüz yüze, doğrudan demokratik konseyler ihtiyacı ile ilgilenmiyor. İnsanlar kendi devrimlerinde pasif seyirciler olmayacak, kendi hayatlarını idare edecek idiyseler, böyle özyönetim konseyleri kurmaları gerekecekti (hem Bakunin hem Kropotkin´in belirttiği gibi). Gerçekte böyle mahalle meclisleri Paris Komünü sırasında yaratılmıştı (1789 Fransız devriminde yaratıldıkları gibi). Kararlar almak, mahalleyi örgütlemek ve karşıdevrimcilere karşı mücadeleyi örgütlemek için neredeyse günlük toplantılar bunlara dahildi. Fakat Marx´ın yazısında buna dair hiçbir şey yok.

Benzer şekilde Lenin, en liberter çalışması olan Devlet ve Devrim´de, Marx´ın Paris Komünü üzerine çıkardığı sonuçları inceler ama yerel demokrasi hakkında hiçbir şey söylemez. Sürmekte olan Rus devriminin sovyetlerini (seçilmiş konseyler) Komün ile karşılaştırır. Ancak Rus devriminin fabrika konseylerini Komün´ün mahalle meclisleri ile karşılaştırmaz. Oysa fabrika konseyleri Rus imparatorluğu çapında yayılıp endüstride özyönetim yarattı. Anarşistler ve Bolşevikler´in azınlığı onları sahiplenip savundu, ama Lenin ve çoğu takipçisi fabrika konseylerinin altını oyup onları yok etmek için çalıştı. Sovyetlerin ileride tek parti diktatörlüğünün cansız acenteleri haline gelmelerinin bir sebebi doğal olarak buydu.

Lenin´in aksine Marx hep adanmış bir demokrat olmuştu; 19. yüzyıl Alman demokratik hareketinin en aşırı kanadının bir lideriydi. Almanya´nın en radikal demokratik gazetesinin editörüydü. Gazetesi ılımlı demokratların monarşist rejime teslimiyetini şiddetle eleştirdi. Fakat Alman demokratların aşırıları bile merkeziyetçiydi. Almanya´nın, her birinin kendi mahkemeleri, para sistemi ve yol ücretleri olan dükalıklar ve küçük krallıklara bölünmesine karşı mücadele ettiler. Tek bir seçilmiş merkezi hükümet tarafından yönetilen birleşmiş bir cumhuriyet istiyorlardı. En devrimci burjuva kuvvetlerin merkezileştirici Jacobinler olduğu (öyle düşünüyorlardı) Fransız devriminin tarihinden etkilenmişlerdi. Bu Birleşik Devletler devriminin zıddıydı. B.D.´de merkezileştirici olanlar en muhafazakar kuvvetler (Hamiltoncu “Federalistler”) iken, daha merkezsizleşmiş bir federasyon yanlıları daha popüler, demokratik kuvvetlerdi (Jeffersoncular). Jefferson New England kasaba konseylerine çok gıpta ediyor ve bunları ülkenin geri kalanına ithal edebilmeyi arzuluyordu. (Bu ademi merkeziyetçi akım, ulusal devletin büyümesi ile başarısız olacak, sadece ırk ayrımının bir savunması olarak kullanılır hale gelecekti.)

Başarısızlığa uğrayan 1848 Alman devriminden sonra Marx ve Engels liberallerden demokratik bir cumhuriyet yaratmalarını beklemenin bir hata olduğuna karar verdi. Komünist Lig´e yönelttikleri 1850 Merkez Komite söylevinde alternatif bir strateji önerdiler. Bu stratejiye “sürekli devrim” ismini verdiler. Bunun onları için ne ifade ettiğine dair herşeye girmeden belirtelim ki, bu bir devrim sırasında işçilerin burjuva-demokratik hükümetleri denetlemek için devrimci konseyler veya kulüpler örgütlemesi gerektiği fikrini içeriyordu. “İşçi konseyleri” bu hükümetleri daha ileriye itmeye, işçi sınıfının ve ezilenlerin tümünü kendi taraflarına kazandırmaya ve sosyalist bir devrim içinde kapitalist devleti devirmeye çalışmalıydı. Bu strateji ademi merkeziyetçi bir tarzda yorumlanabilirdi ve Bakunin ile Kropotkin´in savunacağından çok uzak değildi. Fakat Marx ve Engels buna merkezileştirici bir şekil verdi.

“[Kapitalist yanlısı] demokratlar ya doğrudan federe bir cumhuriyet yönünde çalışacak, ya da en azından… belediyelere ve taşraya mümkün olan azami otonomi ve bağımsızlığı bahşederek merkezi hükümeti felç etme girişiminde bulunacaklar. Bu planın karşısında işçiler sadece tek ve bölünmez Alman cumhuriyeti için değil… iktidarın devlet otoritesi elinde en kararlı şekilde merkezileşmesi için de çabalamalıdır. 1793´te Fransa´da olduğu gibi, en katı merkezileşmeyi hayata geçirmek Almanya´da hakiki devrimci partinin görevidir.” (1974, sf. 328-329)

Ancak, 35 yıl sonra ve Paris Komünü deneyiminin ardından Engels bu Söylev´i yeniden yayımladı ama tam da bu pasaja bir dipnot ekledi. Kendisinin ve Marx´ın Fransız devriminin merkezileştirici olduğu yönündeki standart görüşü kabul etmekle hata yaptığını yazdı. Devrimde bolca federalist gevşeklik vardı. “Basitçe bir gericilik aracı olarak”, atanmış valiler yoluyla merkeziyetçi yönetim kuran ancak Napolyon olmuştu. (1974, sf. 329) Onun yerine Engels B.D.´dekine benzer federalist bir yaklaşımı tercih edeceğini yazdı (B.D.´nin bugün olduğundan çok daha merkezsizleşmiş olduğu bir zamanda).

“Bu pasajın bir yanlış anlamaya dayandığına dikkat edilmelidir” yazdı. “O zamanlarda… Fransa´daki merkezileşmiş idari makinenin Büyük Devrim tarafından ortaya konduğu sabit kabul edilirdi… Ancak, şimdi biliniyor ki, devrimin tamamı boyunca 18 Brumaire´e kadar [Napolyon´un darbesi] departmanların, bölgelerin ve belediyelerin bütün yönetimi yerel nüfus tarafından seçilen otoritelerden oluşuyordu ve bu otoriteler genel devlet yasalarının sınırları içinde tamamen özgürce hareket ediyordu. Amerikan olanı andıran bu taşralı ve yerel özyönetim devrimin en güçlü aracı haline geldi… Ancak… yerel ve taşralı özyönetim politik ve ulusal merkezileşme ile çelişmek zorunda değildir…” (1974, sf. 329)

Bu baştaki “en katı merkezileşme” savunusuna kıyasla çok daha iyi. Ancak, başka meselelerin yanısıra, hala seçilmiş yetkililere yoğunlaşıyor ve yerelleşmiş doğrudan demokrasi hakkında hiçbir şey söylemiyor. Son cümle kafa karıştırıcı. “Merkezileşme” yazdığında, yerel özyönetimin eski Almanya´daki feodal bölünmeleri aşarak o zaman için gerekli olan birleşmiş bir ulus yaratmaya engel olmayacağı anlamında basitçe “birleşme” demek istiyor olabilir. Fakat ifade en iyi haliyle bile mulak. Her durumda, Engels´in bu dipnotunun (ve birkaç başka yorumunun) Marxist hareketin genelindeki merkeziyetçilik yanlılığına etkisi küçük oldu.

Marxizm çok sayıda katkı yapmıştır ve anarşistlerin ondan öğreneceği çok şey vardır – özellikle Marx ve Engels´in çalışmasından. Kendimi anti-Marxist olarak tarif etmezdim. Ancak, Marxizm tekrar tekrar kötü neticelere yol açtı. Bir “praxis”, yani teori ve pratiğin bir birliği olmayı amaçladığına göre, bu tekrarlanan başarısızlık, korkunç sonuçlara dönük bu sürekli eğilim, Marxizm´de bazı temel problemlerin olması gerektiğini gösteriyor. Bu problemlerden biri en demokratik olduğunda bile tutarlı merkeziyetçiliği. Bu alanda anarşizm, bugün “yataycılık” ismi verilen merkezsizleşmiş bir federalizm savunusunda haklı olmuştur. Bu, anarşizmin büyük güçlerinden biridir.

Kaynaklar

* Marx, Karl (1974). Political Writings vol. I: The Revolutions of 1848. (David Fernbach, ed.). NY: Vintage Books/Random House.

Adresi kontrol edin

Bir Ermeni Anarşist: Aleksander Atabekyan

Aleksander Movsesi (Moiseevich) Atabekyan 2 Şubat 1868’de Çarlık Rusyası’nın Dağlık Karabağ Bölgesinin Suşi şehrinde doğdu. …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir