Kara Kızıl Notlar dergisinin Haziran 2005 tarihli 2. sayısında yayınlanmıştır
Anarşist-komünist hareketin ve devrimci faaliyet yürüten kolektif sayısının belli bir aşamaya geldiği Şili’den bu koşullara ve onun gereklerine dair bir değerlendirme yazısı. Yazıdan anlaşıldığı kadarıyla Şili’deki anarşist-komünist hareketin durumu örgütsel anlamda kabaca, (bu topraklardaki durumumuz için de uygun bir tabir olacak) başlangıç aşaması ile, önemli sayıdaki kolektifin bir federasyon çatısı altında bir araya geldiği Kuzey Amerika arasında bir yerde. Yazar (ve dolayısıyla onun kolektifi), günün koşullarını tespit ettikten sonra, bu koşullarda yapılması gerekenlere dair fikirlerini öne sürüyor. Bir yanda da anarşist-komünist hareket ve örgütlenme üzerine önemli tespitlerde bulunuyor, düşülebilecek hataların altını çiziyor, harekete dair üretken bir özeleştirel yaklaşım sergiliyor. Oldukça değerli ve fikir açıcı bir yazı. (ç.n)
Bu günlerde kendimizi sadece birçok toplumsal mücadelenin sonucunda doğan liberter pratiklerin gelişmesi nedeni ile değil, ama buna ek olarak ciddi bir şekilde anarşist-komünist örgüt konusunu yükseltmiş olmaktan dolayı da son derece elverişli bir anda bulunuyoruz. Şimdiye kadarki bir iki yıl içinde gelinen noktada örgütün biçimleri ve anarşistlerin örgütlenme ihtiyacı üzerine yapılan tartışmalar, sadece felsefi bir spekülasyon değil fakat bunun ötesinde bir o kadar da, makul politik imkanların art arda gelişmesinin bir sonucuydu. 1999’dan beri, belli sayıda toplumsal mücadelede ve örgütte, birçokları için beklenmedik olsa da, anarşist varlığında bir artış oldu. Toplumsal mücadeleyle artan katılımın sonucunda Şili’nin birçok kentinde liberter örgütlerin sağlam örnekleri oluştu (Santiago, Concepcion, Chillon, Temuca, Vol Paraso). Böylece anarşist örgüt tartışmaları olimposu terk edip kesin bir şekilde gerçekliğe oturmuş oldu. Şimdi artık tartışmanın soyut bir çabanın üzerinde değil, fakat zorunluluklardan dolayı gerçek durumumuzun gereklilikleri üzerinde yükselen bazı pratik özellikleri var.
Bir hareket olarak önümüzde uzanan yolun gerektirdiği çabaların altından kalkabilecek miyiz?
Geçmişin hatalarını tekrarlamadan genel durumun imkânlarını da kullanabilecek ve kapitalist sistemden devrimci ve liberter bir çıkışın ana hatlarını çizebilme fırsatını bulabilecek miyiz?
Elbette hareket pratik deneyimlerin ışığında hızla olgunlaştı. Fakat hala hareket içinde yapılması gereken birçok şey var. Harekete biraz dinamizm verecek, onu dogmatiklikten kurtaracak ve “çoğunluk öncesi” bir konuma ulaşmış bir harekete son bir atılım kazandıracak olan, anarşizm içinde “teorik-politik devrim”i teşvik etmek bizim görevimizdir. Sadece bundan sonra gelişebilir, insanlar üzerindeki etkimizi güçlendirebiliriz.
Bize Hala Zarar Veren
Dünün Hataları
Tarihimizle eleştirel olarak yüzleşmeliyiz.(Çünkü) Anarşistlerin sahip oldukları en iyi öğretmen tarihtir. Ondan güçlü yanlarımızı öğrenmeli ve geliştirmeliyiz. Ama hepsinden öte, aynı taşa iki kez takılmamak için hatalarımızı anlayıp onları aşmalıyız. Tam da burada bizi şimdiye kadar gelişmekten ve daha hızlı büyümekten alıkoyan sınırlılıkların birçoğu bulunduğu için özellikle de hareketimizin yakın tarihine, son on yılına karşı daha özeleştirel bir tutum almalıyız. Hataları yapmadan önce kendimizi düzeltmemize yardım ettiği ve her zaman büyüyüp yetkinleşme imkânı sunduğu için özeleştirinin kötü bir şey olmadığını anlamalı ve onu güvenilir bir yoldaşa dönüştürmeliyiz.
Doksanlardaki anarşist hareketlerin gelişimi açık bir şekilde bugün bizim hareketimizin yapısını oluşturan birçok unsurun şekillenmesine de neden olan, halk hareketlerinin gücünün azalışına ve solun parçalanmasına karşılık geldi.
Halk hareketindeki alçalma, solu kötü biçimde etkiledi ama daha önceden rejime karşı yürütülen kavgaların fraksiyonlar ve gruplar arası iç çatışmalara dönüşmesine neden olarak özellikle de devrimci çevrelerde etkisini hissettirdi. Bu, devrimci birlik önünde büyük bir engel olan güvensizlik ve sekterlik yönünde güçlü bir eğilime dönüştü.
Benzer şekilde, solun parçalanmasının etkileri geçen on yılın ortasında beliren sayısız grupçukta da kendini gösterdi. Artan sayıdaki grupların solun dirildiğine işaret ettiğine inanan bazı yoldaşlar bunun daha büyük bir ufalanma ve zayıflık durumunun belirtileri olduğu anlayamadı. Elbette bir olgu olarak kolektifler, geleneksel politikaların, burjuvazinin mirasının ve/veya otoriter partilerin reddi veya yeni örgüt formlarının arayışı gibi olumlu yanlar barındırıyordu. Fakat bu olumlu görünüm sıklıkla arkasında örgütsel seviyede daha ileriye gitmeyi gerektiren yanlı bir analiz bırakarak tükendi.
Her ne kadar hareketin gelişmesinde gerekli bir süreci oluşturmuş olsalar da kolektifler sadece örgütlenmeye karşı güvensizliği ve belli bir düşmanlığı beslediler aslında. Anarşizmin örgütlü olması gerektiğinden ne kadar bahsettiysek o kadar az örgütlülük bulduk. Bunlar aramızda daha doğru federal bir ilke yerine ‘toplantıcılık’ gibi kötü adetler gelişmesine neden oldular. Bu, örgütün sayısal anlamda sınırlarının, farklı federatif hücrelerinin eklemlenmesi yerine bir odada bir araya gelip anlaşmaya ulaşabilecek insan sayısı anlamında düşünülmesine dönüştü. Bunlar bizim politika, propaganda ve eylemde ‘evcil’ ve küçük mücadeleler düzeyinde kalmamızın ve dahası uzun vadede ve daha geniş bir alandaki mücadele doğrultusunun kaybedilmesinden sorumluydular. Bugün sadece sayısal anlamda değil ama aynı zamanda bizzat örgütlenme yöntemleri yönünden de daha büyük bir düzeyde örgütlere yönelmemiz gerekmektedir ve bunun olması için ‘küçük arkadaş grubu’ siyasetinden kaynaklanan güvensizliği arkamızda bırakmamız şarttır. Kısa erimli düşünmeyi bırakıp, güçlü ve sağlam örgütlerle anarşizmin kitlesel bir olgu olarak patlamasının koşullarını hazırlamayı düşünmeye başlamalıyız. Yeterli olgunluğa ve onu işleyebilecek iradeye sahip olmak ve liberterlerin birliğini gerçek ve güvenilir temellerde inşa edebilmek için, bu bütünüyle idealistçe bir olgu olan bu fikri terk etmek anlamına geleceğinden örgütlenme konusundaki önyargılarımızı, bir kenara bırakmalıyız.
Birlik: Tabandan Ve Eylemde
Olaylar her zaman istediğimiz gibi gelişmediği için sabırsız olan birçok yoldaş, örgütleri, kolektifleri, grupları, bireyleri basitçe sayısal olarak toplayarak gerçekleştirilecek bir birlik istiyor. İnancımız o ki geçmiş yılların tecrübesi böyle öncüllerin gelişmeyi hızlandırmaktansa yavaşlattığını gayet iyi öğretmektedir.
Birlik hiç bir zaman aynı bayrağı paylaştığımız için ‘sadece bunun için’ gerçekleşmez. ‘Slogan birlik’ her zaman gerçeklik ile ilk karşılaşmasından önce dağılan, bütün taraflardan kavga ve çekişme ile biterek kolayca kaybolan zayıf bir birliktir. Gerçek birlik tabandan ve eylem yoluyla oluşmalıdır. Demek ki amacımız aslında, farklı anarşist kesimlerin birliğinin ve yakınlaşmasının bizim toplumsal alandaki kendi çalışmalarımızın sonucu olarak oluşması olmalıdır. Sadece toplumsal çeşitli mücadele pratiklerimizin (öğrenci, toplumsal ya da sendikal, vs.) sonucu olarak birleşen örgütlülüğümüzün gerekli ve üretken olduğunu görebiliriz.
Bu yakın bir zamanda ortaya çıkmış ve bizim ana gücümüzü göstermiş olan olgudur. Bu anarşist birlik anlayışına gerçek, sağlam bir zeminle birlikte doğrudanlık anlayışı verir. Elbette bu yaklaşım, bu yeni perspektif, çekişme üretmiş, çıkış ve inişleri ile ve başarı ve hataları ile az çok değişken bir doğaya sahip olmuştur (ki bu böylesi bir tanımlanma ve dönüşüm döneminde gayet normaldir). Bu yadsınamaz durum kimi yoldaşların cesaretini kırmış diğerlerinin de mesafeli durmasına ya da belli bir tepkisizlik göstermesine neden olmuştur. Fakat kolektifin telaşsız, “kabile” olarak hareket edilen yaşamına alıştığımız bir evreyi aşan hareketimizin politik gelişiminin özellikleri karşısında bu yeni perspektifin ürettiği sürtüşme ve tartışmaların doğal olduğu anlaşılmalıdır. Bugün çok daha hırslı hedeflerimiz var ve kitle eylemini ilerletmek için kendi alanımızı arıyoruz. Fakat tıpkı sürtüşmelerin doğmasının doğal olması gibi, saflar yavaş yavaş netleştikçe, gerçek çalışmalarımız geliştikçe ve birliğimiz gerçekten tabandan kuruldukça, bunların ortadan kalkması da doğal olarak gerçekleşecektir. Hala güçlü olan inanç biz anarşistlerin kazanmak için yan yana gelip birliğimizi inşa etmemiz gerektiği olduğu için, mücadelenin, pratik deneyimin kendisinin, sürtüşmeleri aşmamıza yardım etmesi de doğaldır.
Birliğimiz Devrimci
Politik Bir Birlik Olmalıdır
Yine de anarşistlerin ülkedeki çok sayıda politik ve toplumsal çalışmayla bağlantılanabilmiş olması yeterli değerlidir. Esas önemli olan toplumsal alanda geliştirdiğimiz ve birliğimizin imzasını taşıyan, mücadele ve örgütlenme deneyimlerimizin politik bir düzlemde görülebilmesidir. Anahat çalışmalarımız, pratik deneyimlerimiz daha büyük bir etkiye ve çok daha sağlam bir birliğe anlam kazandırır: anarşist-komünist ilkelerimizle uyumlu devrimci bir program temelinde, farklı çabaları birleştiren bir örgüt temelindeki birliğe.
Anarşist militanlar olarak her zaman bu perspektifi akılda tutmamız gerekir. Her ne kadar çok çalışma yapsak da ve farklı toplumsal konularda varlığımız olsa da, anarşistler olarak mevcudiyetimiz bir “alternatif” üretemediğimiz sürece steril ve güçsüz kalacaktır. Bu sadece edinilmiş ve halen süre giden bütün deneyimleri geliştiren ve daha büyük erimli tasarılar üretebilen, kapsayıcı devrimci politik bir birlik sayesinde aşılabilir.
Bu, ilerleyebilmek için desteğe ihtiyaç duyan ve bu, otoriter kesimlerce ele geçirilen ya da sadece kısa sürede kendiliğinden eriyip giden birçok liberter yapılanma girişimlerinin olduğu şimdiki ve geçmiş pratiklerimizde görülmüştür. Bu, bahsedilen sınırlamaları aşmak için kendisini devrimci olarak adlandıran liberter örgütlerin ortaya çıkması ile kanıtlanmıştır.
Bir kez daha vurgulamakta yarar var; bu birlik gerçek bir mevcudiyet göstermek ve iskambil kartlarından bir ev gibi rüzgârın ilk esişinde yıkılmamak için pratik deneyim temelinde oluşmalı ve taktiksel olduğu kadar ideolojik de olan bir birlikteliğe dayanmalıdır, aksi takdirde bu birliğin hiçbir anlamı olmayacaktır.
Tek Bir Örgüt,
Ama Federal Bir Nitelikte
Ülke çapında, insanlar için bir referans noktasına dönüşmesini mümkün kılamayan, açıkça tanımlanmış bir şekli olmayan bir dizi dağınık örgütler halinde ortaya çıkmaya devam edemeyiz. Sadece ortak bir pratik yörüngesinde gelişebilecek olan daha büyük hedeflere ulaşmak için birleşme yolundaki tereddütlerimizi aşmalıyız. Ayrıca liberterler arasındaki varlığını anlamamız zor olan şu korkudan, örgütlenme korkusundan kurtulmamız gerekiyor. Birçok yoldaşın örgüt kelimesinin kendisine karşı fobileri var ve zaman zaman bununla ilgili gerçek kompleksleri varmış gibi görülüyor ve bu yüzden “sıfatsız anarşistler” genel tanımının arkasına sığınıyor, hatta bazen bunu bile yapmıyorlar (Kimin ya da neyin daha çok anarşist olduğu üzerine hiçbir yere varmayan klasik tartışmalarda da görülebileceği gibi). Kendisini bu sıfatla tanımlayan kesimlerin heterojenliğinden dolayı, ciddi şekilde “genel anlamda anarşistler” olarak konuşmaya devam edemeyiz. Alanları ve politik çizgileri açıkça tanımlanabilir olan kendi örgütlerimizden bahsedebilmemiz gerekiyor. Gerçek bir varlık gösterebilmemizin tek yolu budur.
Bugün yoldaşlar tarafından (büyük bir azimle) yürütülen çalışmaların bütün ülke çapına yayılmasını sağlayacak, aynı öngerekçeleri ve pratikleri paylaşan anarşistlerin tek bir birlik kurması, ilerleyebilmek için tek bir örgütün yaratılması gerekiyor. Bu diğer örgüt ve kesimlerin kendilerini uygun gördükleri gibi örgütleme haklarını inkâr etmez ama, sadece eski “tek parti” politikalarına dayanan korkular nedeni ile benzer düşünce ve eylemleri paylaşanların tek bir güç yaratma hakkını görmezden gelemeyiz.
Eğer bugün yerelcilik içinde sıkışıp kalmaya devam eder ve ulusal temelde birleşmekte aciz kalırsak, herkese, politik yelpazenin bütününe, anarşizmin toplumsal örgütlenme konusunda uygulanabilir bir alternatif sunamayacağını göstermiş olacağız. Eğer fikirler ve pratikler temelinde yakın olduklarımız ile birlik olmayı başaramazsak, bizler (anarşistler) liberter eylem ve ilkelerin özgürleşme yönündeki harekette devrimcileri birleştirecek çok güçlü fikirler haline gelemeyeceğini göstermiş olacağız.
Aslında bizim ihtiyacımız olan örgüt insanlarla (öğrenci, işçi ya da her neyse) yaptığımız somut çalışmalar temelinde, birleştirici ve ulusal ölçek temelinde (sadece bundan sonra ciddi bir enternasyonalist biçimden bahsedilebilir), ortak ilkeler ve taktikler üzerinde yükselen bir örgüttür. Fakat her şey bir yana en önemlisi, liberter olmak, bize tutarlı bir birlik özelliği kazandıran temel ilkenin federal ilke olduğunu unutmamaktır: yani biz ortak politikalardan, bunların bütün ülkeye veya ilgili olan herkese mekanik ve dogmatik olarak adapte edilip tepeden ikame edilmesini değil, bunun yerine her yerelliğin kendine haslığını anlarız. Bu örgütün bir mücadele ve mücadele deneyimi sonucunda oluşturduğu programın önemini azaltmaz; ideolojik ve taktiksel birlik ilkelerinin gücünü azaltmaz. Tam tersine onları ortak politikaların tamamlayacağı farklı koşullardan besleyerek güçlendirir. Burada bizim bir tür kurgusal modeller dünyasından değil gerçek dünyada hareket etme niyetinde olduğumuzu hatırlatmakta yarar var. Bu nedenle, bir yanda politikaların merkezden dikte edilmek yerine aşağıdan merkeze doğru yayılmasını temin eden, diğer yandan da bu politikaların anarşist-komünist kavganın geliştiği belli alanlara uygulanmasını sağlayan federal ilkeyi benimseriz.
Bugün koşulların bizden bekledikleri karşısında hazırlıklı olmalıyız. Biz anarşistler kendimizi tabandan örgütlerken, kendisi de onu anlamlı kılan tek özellik olan toplumsal dönüşüm hedefini gözden kaçırmaması gereken, politik-devrimci örgüt perspektifini kaybetmemeliyiz. Bu, büyümenin altında ezilmemek ve feodal eğilimlerin hareket içinde kazaen gelişmelerini engellemek için gereklidir. Eğer bugün politik-devrimci örgütü güçlendirmek yerine yeni kolektiflerin, yeni tımarlıkların gelişmesini cesaretlendirecek olursak, ilerlemek yerine gerileyeceğimiz çok açıktır.
Kaynak:
http://flag.blackened.net/revolt/anarchism/places/chile/cuac/presentNOV2002.html
Çeviri: Kara Kızıl Notlar
Bir yanıt yazın